Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1466 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 192 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasında görülen davada Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 01.11.2012 tarih ve 2011/466-2012/465 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı, davalı şirketin de içinde yer aldığı Y.. Şirketler Grubu'nun, 1990'lı yıllardan itibaren başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yaşayan vatandaşlardan geri ödeme ve yıllık kar payı ödeme garantisi vererek mevduat topladığını, müvekkilinin de bu vatandaşlardan biri olduğunu, müvekkilince anılan gruba 9.000 DM ödendiğini, daha sonra müvekkilinin talep etmesine rağmen ne kar payının ne de ödediği paranın müvekkiline verilmediğini, davalı şirket ve yöneticileri ile ilgili SPK tarafından yapılan denetimlerde, SPK ve T.. nezdindeki kayıtlarla, davalı şirket bünyesindeki kayıtlar arasında çelişkili durumların ortaya çıktığını, bu nedenle anılan şirket yöneticilerinin mahkumiyetleri ile sonuçlanan ceza kovuşturmalarının yapıldığını, Y.. Şirketler Grubu'na ait şirketlerin pay defterlerinin gerçek ortaklık durumunu yansıtmadığını, ortaklık durumlarının ikincil kayıtlar tutularak izlendiğini, müvekkilinin davalı şirketler nezdinde, Türk Hukuk Sistemi'nin aradığı şekilde geçerli bir hak sahipliği sonucunu doğurur nitelikte bir ortaklığının bulunup bulunmadığının taraflarınca bilinmediğini, bu hususun mahkemece yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğini ileri sürerek, 11.500 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının müvekkili şirketin ortağı olduğunu, bu ortaklığının mevzuata uygun geçerli bir ortaklık niteliğinde bulunduğunu, müvekkilinin Sermaye Piyasası Kurulu kaydında olan, bu kurul ve diğer ilgili tüm resmi makamlar ile özel denetçiler tarafından faaliyetleri denetlenen çok ortaklı halka açık bir anonim şirket olduğunu, TTK'nın 329. ve 405. maddeleri gereğince anonim şirket ortaklarının sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, müvekkili şirketin tasfiye halinde olmadığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı şirkete ortak olduğunun bilirkişi kurulu raporu ile sübut bulduğu, davacının şirket ortaklığını, 28/02/2000, 15/07/1999, 09/11/1996 ve 22/02/1999 tarihlerinde hisse devri almak yoluyla kazandığı, anılan tarihlerde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK'nın 405/2 maddesinin "pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına mütaallik hakları mahfuzdur" şeklinde düzenlendiği, bu hüküm uyarınca sermaye şirketlerinde, sermaye olarak şirkete verilenin geri istenemeyeceği, davalı şirketin tasfiye halinde de bulunmadığı, Türk Ticaret Kanunu'nun anonim şirketler ve pay sahiplerine ilişkin hükümleri karşısında davacının talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı temyiz etmiştir.1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacının aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığı iddiasına dayalı olarak davalı tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davalı davacının ortak olmak amacıyla para verdiğini, kendisine hisse senedi verildiğini ve geçerli bir şekilde ortaklık ilişkisinin kurulduğunu savunduğuna göre evvelemirde davacının davalı şirkete gerçekten ortak olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Mahkemece, bu hususun tesbiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilerek bilirkişilere davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarını inceleme yetkisi verilmiş ise de bilirkişi kurulu raporlarında, davalı şirkete ait pay defterleri, mali tabloları ve genel kurul tutanaklarının incelemeye sunulduğunu beyanla bu belgeleri incelemek suretiyle davacının ortaklar pay defterinde kaydı bulunduğundan bahisle pay senedi almak suretiyle ortak olduğunu bildirmişlerdir. Oysa, SPK raporlarında davalı şirketin resmi kayıtlardan ayrı olarak ikincil kayıtlar tuttuğu belirtilmekte olup, bilirkişi incelemesine sunulan pay defterindeki kayıtların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı belli değildir. Davacının dayandığı Hisse Senedi Devir ve Kabul Sözleşmesi'ne göre davacı bu hisseleri Y..Gıda A.Ş. ve Y..Holding A.Ş.'den devralmış olup bilirkişi kurulu bu yönden bir inceleme yapmamış, davacının devir aldığı bu payların davalı şirketin sermayesi içinde temsil edilip edilmediğini, hisse devreden bu şirketin devir tarihi itibariyle hisselerini devrettiği şirketin ortağı olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, Dairemizden geçen emsal dosyalarda da belirtildiği üzere tarafların iddia ve savunmaları gözetildiğinde evvelemirde davacının sahih bir şekilde davalı şirkete ortak olup olmadığının belirlenmesi gerektiğinden mahkemece bilirkişi kuruluna davalıların tüm ticari defter ve kayıtları ve ayrıca hisse devir tarihinden dava tarihine kadar davalı şirketlerin yapmış oldukları genel kurullara ait tutanaklar ve hazirun cetvelleri incelettirilmek suretiyle davacıya verilen hisse senedinin bir değerinin bulunup bulunmadığı, bu hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği, davacının hisse devir aldığı Y.. Gıda A.Ş. ve Y.. Holding A.Ş.'nin devir tarihi itibariyle davalı şirkette ortak olup olmadığı, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususları açıklığa kavuşturulmalı ve bu inceleme sonucunda davacının ortaklığının sahih olmadığı, pay defterindeki kaydın diğer kayıtlarla örtüşmediği anlaşıldığı taktirde bu aşamadan sonra davacının zararından davalınının sorumlu olup olmadığı, haksız fiil sorumluluğunun bulunup bulunmadığı üzerinde durularak davalının hukuki durumunun buna göre tayin ve takdir edilmesi ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davacının ortak olup olmadığı tam ve kesin biçimde açıklığa kavuşturulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.