MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/05/2013NUMARASI : 2008/115-2013/129Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 07/05/2013 tarih ve 2008/115-2013/129 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 16.09.2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. Y.. K.. ile davalı vekili Av. B. D. K. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalının 1992 senesinden beri müvekkilinin “ANTEO” logosu altında imal ettiği ürünleri müvekkilinden satın almak suretiyle ithal ederek, tek satıcı olarak Türkiye'de sattığını, ancak davalının başka firmaların mallarını da satmaya başlaması nedeniyle müvekkilinin de başka bir distribütör firma ile çalışmaya karar verdiğini, ancak davalının müvekkilinden habersiz olarak ve iznini almadan müvekkilinin ticaret unvanı olan ve kendisinin de yıllardır müvekkilden ithal ederek sattığı mallar üzerinde müvekkilinin marka olarak kullandığı “ANTEO" logosunun 7, 12 ve 37. sınıflarda marka olarak kendi adına tescili için 27.02.2004 tarihinde TPE'ye başvurduğunu, müvekkilinin bu durumdan haberdar olmaması nedeniyle söz konusu markanın davalı adına tesciline karar verildiğini, bu nedenle müvekkilinin hak sahibi olduğu “ANTEO” logosu taşıyan mallarına el konulacağı endişesiyle Türkiye'ye olan mal satışlarını durdurmak zorunda kaldığını, davalının müvekkiline ait ticaret unvanını kendi adına marka olarak tescil ettirmesinde kötü niyetli olup, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunu, işbu davaya konu markanın hükümsüz kılınmasına ilişkin olarak davalıya karşı açtıkları davanın kabul edildiğini ve kararın kesinleştiğini ancak bu süreçte müvekkilinin “ANTEO” logolu ürünlerini Türkiye'de satamaması nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek, 160.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden, yargılama sırasında yapılan ıslah ile istenen 113.054,00 TL'nin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, Anteo markasının müvekkili tarafından Türkiye'ye tanıtıldığını, davacının söz konusu marka üzerinde tescilden kaynaklanan bir hakkının olmadığını, tersine markanın müvekkili tarafından tescil edilmiş olup, bu konuda verilen karar kesinleşinceye kadar müvekkilinin Marka üzerinde yasal haklarının olduğunu ve bu yasal hakların kullanılmasının davacıya tazminat hakkını vermeyeceğini, müvekkilinin davacının ürünlerini Türkiye 'de pazarlamasına ve satmasına engel olmadığını, davacının zarar iddiasının yerinde bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının tescilli ve geçerli markasını kullanmasının haksız rekabet oluşturmadığı gibi Türkiye'de tescilli olmayan davacı markasına karşı tecavüz ve haksız rekabet söz konusu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, davacının ticaret unvanında yer alan ve ticari faaliyetlerinde kullandığı ANTEO ibaresinin davalı tarafından kendi adına kötü niyetli şekilde marka olarak tescil ettirilmesi nedeniyle davacının anılan ibareyi kullanamaması sonucu uğradığı maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.Davacının ticaret unvanını oluşturan ve ticari faaliyetlerinde kullandığı ANTEO ibaresinin davalı tarafça davacının izni olmadan kendi adına marka olarak tescil ettirildiği, davacı tarafından davalı aleyhine 30.12.2005 tarihinde açılan dava sonucu 02.11.2006 tarihinde verilen kararda mahkemece, tarafların arasındaki ticari ilişkinin bitimini müteakip davalının ticaret yaptığı davacının unvanını da oluşturan ibareyi adına tescil ettirmesinin açık bir kötü niyet göstergesi ve hukuka aykırı olduğu sonucuna varılarak davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece, markanın hükümsüzlüğüne dair verilen önceki kararın 14.05.2008 tarihinde kesinleştiği, davalının tescilli markasını kullanmasının haksız rekabet oluşturmadığı gibi Türkiye'de tescilli olmayan davacı markasına karşı tecavüz de söz konusu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dairemizin önceki tarihli bir kısım kararlarında usulüne uygun olarak yapılan tescil sonucu gerçekleşen marka kullanımlarının bu tescil hükümsüz kılınıncaya kadar hukuken koruma altında oldukları, bu süredeki kullanımların hukuka aykırı olduğunun kabulü mümkün olmadığı görüşü benimsenmiş ise de, somut olayın özelliklerine göre kötü niyetli olarak bir markayı adına tescil ettiren kimsenin bu tescil nedeniyle verdiği zararları tazmin etmemesinin hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğu da kabul edilmektedir. Nitekim, Yargıtay HGK’nın endüstriyel tasarım hakkına ilişkin bir uyuşmazlıkla ilgili olarak verdiği 27.03.2013 tarih ve 11-209/399 sayılı kararında, "554 sayılı KHK 43'üncü maddesi uyarınca verilen hükümsüzlük kararlarının geçmişe etkili olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunmayacağı, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağı (TMK'nın 2. maddesi), yeni ve ayırt edici niteliğinin bulunmaması nedeniyle koruma kapsamında olmadığı mahkemece belirlenerek hükümsüzlüğüne karar verilen bir tasarım tescili ve bu tescile dayalı hakların 554 Sayılı KHK’nın 45/1 maddesi hükmü uyarınca hiç doğmamış sayılacağı ve gerçekte var olmayan kötü niyetli olarak tescil ettirilen bir hak iddiası ile neden olunan zararların tazmininin gerekeceği" ilkeleri benimsenmiştir. Benzeri bir düzenlemenin yer aldığı 556 sayılı KHK'nin 44. maddesinde de markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kararın sonuçlarının geçmişe etkili olacağı hüküm altına alınmıştır. Somut uyuşmazlıkta da taraflar arasında uzun yıllardır devam eden ticari ilişkinin bozulması sonrasında davalının davacının ticari faaliyetlerinde kullandığı ve ticaret unvanının da esaslı unsurunu oluşturan ANTEO ibaresini adına marka olarak tescil ettirdiği, bu tescilin davacının açtığı dava sonucu mahkeme kararıyla markanın hükümsüz kılındığı ve söz konusu hükümsüzlük kararında davalının tescilde kötü niyetli olduğunun da tespit edilmiştir. Bu durumda, davalının kötü niyetli marka tescili nedeniyle davacının uğradığı maddi zararın tazmine ilişkin olarak açılan işbu davada davacı isteminin, gerek hükümsüzlük kararında dayanılan gerekçeler ve gerekse yukarıda anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen ve bu davaya konu uyuşmazlık için de geçerli bulunan esaslar ile taraflar arasındaki hukuki ilişkininde de göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.