Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 140 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15834 - Esas Yıl 2011
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23/12/2010 tarih ve 2010/713-2010/905 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili şirketin 2000 yılında kurulduğunu, kurulduğu tarihten itibarende davalı şirkete ait ... markalı ürünlerin satışı ile kendisine ait “...” ibaresini kullanarak faliyette bulunduğunu, ... isminin ...'da tarihi mekan olduğunu, müvekkili şirketin kurucu ortağı ...'in bu yeri ... ismi ile 30 yıl işlettiğini, daha sonra müvekkili şirketin bu isimle kurulduğunu, yoğun faaliyetler ile bu ismi piyasada maruf hale getirdiğini, ibarenin marka olarak tescili amacıyla yaptıkları girişimde davalı tarafından “... ... Geleneksel Buluşma” ibaresi ile marka olarak tescil edildiğini öğrendiklerini, davalının bu markayı bu güne kadar hiçbir üründe kullanmadığını, ticari ilişki nedeniyle bu ibarenin müvekkiline ait olduğunu bilmelerine rağmen kötüniyetli tescil ettirdiklerini, 556 s. KHK.'nin 8.maddesine göre hükümsüzlük koşullarının oluştuğunu ileri sürerek, davalının anılan markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin ... ürünlerinin ...'da dava dışı şirket tarafından ... ... adlı işletmede satışa sunulduğunu, daha sonra davacı şirket ile de bir süre ticari ilişki kurulduğunu, ... ibaresinin toplanma yeri anlamına gelip, tek başına tekel altına alınabilecek ibare olmadığını, davacının bu kelime üzerinde hakkı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar Dairemizin 18.05.2010 tarih, 2010/1581 E. 2010/5558 K. sayılı ilamı ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, "..." ibaresinin davacının unvanının çekirdek sözcüğü olduğu, bu ayırt edici ibarenin davalı markasını oluşturan ibarelerden biri olarak kullanılmasının 556 sayılı KHK'nin 8/5 maddesine aykırı olduğu, bu durumda, davanın bu madde hükmü kapsamında değerlendirilerek, 556 sayılı KHK'nde düzenleme bulunmadığından bölünmesi mümkün olmayan davalı markasının tamamının hükümsüz kılınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 24/03/2005 tarih ve 188 sayılı kararında Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmayan yerlerde iki asliye hukuk mahkemesi bulunması durumunda (1) numaralı asliye hukuk mahkemesinin Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi olarak görevlendirildiği belirtilmiştir. Belirtilen HSYK kararı uyarınca ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin faaliyetinin 23.10.2009 tarihi itibariyle durdurulması nedeniyle anılan mahkemenin yeniden faaliyete geçmediği 18.10.2011 tarihine değin ... Asliye Hukuk Mahkemesi aynı zamanda Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi olarak görevli ve yetkilidir. Görev hususu re’sen ve davanın her aşamasında incelenmesi gereken hususlardan olduğundan, mahkemece ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kapanması sonrasında, ... Asliye Hukuk Mahkemesi yerine kendisine devredilen işbu dosya yönünden görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esası hakkında hüküm tesis edilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.2- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 08.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.