Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13882 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 900 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : TARİHİ : 14/11/2014NUMARASI : 2014/805-2014/521Taraflar arasında görülen davada verilen 14/11/2014 tarih ve 2014/805-2014/521 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 22/12/2015 günü hazır bulunan davacılar vekili Av.K ile davalılar vekili Av.Mdinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkil şirketin taşıma kapasitesinin C2 Yetki Belgesi almaya yeterli bulunmadığından, ticari faaliyetini söz konusu yetki belgesine sahip olan davalı şirket üzerinden yürütmeyi planladığını ve bir inançlı işlem anlaşması yaptığını, bu amaçla müvekkil şirketin mülkiyetindeki iki adet dorsenin, toplam 29.800 TL tutarındaki 13/04/2007 tarihli iki adet fatura karşılığı davalı şirkete noterden devir edildiğini, ancak fatura bedellerinin gerçekte ödenmediğini, dava dışı Koluman Motorlu Araçlar A.Ş'den iki adet çekicinin de davalı şirket adına müvekkili şirket tarafından satın alındığını, çekicilerin peşinatı olan toplam 40.000 Euro'nun müvekkil şirket tarafından ödendiğini, bakiye satış bedeli 92.000 Euro'nun ise dava dışı 'den davalı şirket adına taşıt kredisi çekilerek ödendiğini, müvekkili şirketin söz konusu kredi sözleşmesinin müşterek borçlusu ve kefili olduğunu, kredi geri ödemelerinin müvekkili R.. Ç.. tarafından davalı şirketin veya şirket yetkilisi olan diğer davalı H.. K..'nun hesaplarına havale edildiğini, davalı şirket tarafından da kredi veren şirkete yapıldığını, davalı şirketin bu hesabı kontrol etmesi ve paraları dilediği gibi kullanması için müvekkil şirket yetkilisi R.. Ç..'a her yıl vekaletnameler verdiğini, davalı şirkete ticari faaliyette bulunma imkanı sunmasının bedeli olarak da müvekkili şirkete komisyon ödendiğini, ancak davalı şirketin Temmuz 2011 tarihinden bu yana araçları taşıma işlerinde kullanmaya son verdiğini ve dava konusu 4 aracı da davacı R.. Ç..'a teslim ettiğini, defalarca talepte bulunulduğu halde dava konusu araçların resmi devir işlemlerinin müvekkilişirkete yapılmadığını, ticari faaliyete son verilmiş olması nedeniyle aylık ortalama 7.500 TL kazançtan mahrum olunduğunu ileri sürerek, dava konusu 4 aracın davalı adına olan tescillerinin iptali ile müvekkili şirket adına tescilini, bu talebin kabul edilmemesi halinde dava konusu araçlar için müvekkillerince yapılan tüm ödemelerin temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiş, 01.07.2013 tarihinde sunulan ıslah dilekçesi ile toplam alacak miktarının 314.104,32 TL olduğu bildirilmiş ve davacı R için davalı H.. K..'dan 29.000 TL., davacı şirket için davalı şirketten 285.104,32 TL istemiştir. Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, dosyaya sunulan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının seçimlik hakkını araçlar için ödenen bedellerin davalılardan tahsili olarak kullandığı, banka dekontları, noterlikle yapılan devir sözleşmesi ve faturalar incelendiğinde, davalı şirket adına tescilli araçlar için davacı şirketin davalı şirkete 285.104,32 TL, davacı R ise davalı H.. K..'ya 29.000 TL ödediği, araçlar davalı şirket adına tescilli ise de ilk alım tarihinden itibaren davacı şirketin kullanımında bulunduğu, davalı tarafça araçların davacıya kiralandığı savunulmuşsa da, hangi sebeple halen kira bedellerinin alınmadığının ve taşıma işini yapanın davacı şirket olduğu halde, neden sanki davalı taraf taşıma yapmış gibi fatura düzenlenmiş olduğunun açıklanamadığı, dolayısıyla davalı taraftan ödenen bedellerin geri istenebileceği gerekçesiyle alacak davasının kabulüne, araçların davalı şirkete iade edilmesi koşulu ile 71.000 TL'nin dava tarihinden itibaren, bakiye 214.104,32 TL'nin 01.07.2013 ıslah tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalı şirketten alınarak davacı şirkete, 29.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı H.. K..'dan alınarak davacı Rverilmesine karar verilmiştir. Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir. 1- Dava, inanç sözleşmesine dayalı alacağın tahsili istemine ilişkin olup, davacılar vekilinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir talebi de bulunmamaktadır. İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmeleri kaynağını Borçlar Kanunu'nun 18. maddesi ile 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından alır. Sözü edilen bu karar uyarınca inanç ilişkisi ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Kısaca, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için yazılı bir sözleşmenin, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber, bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı aranır. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının yorum yolu ile genişletilerek bir taraf aleyhine durum yaratılması da İçtihadı Birleştirme Kararı ile amaçlanan sonuca uygun değildir.Somut uyuşmazlıkta ise davacı tarafça inanç ilişkisinin ispatı için yazılı delil sunulamadığı sabittir. Davacılar vekili tarafından sunulan ve mahkeme kararında davanın kabulü için dayanılan delillerin de yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge olmadığı açıktır. Dolayısıyla davacı tarafça inanç ilişkisinin varlığı ispatlanamamıştır. Davacılar vekilince sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine de dayanılmadığına göre, mahkemece açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir.2- Bozma neden ve şekline göre, davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir olunan 1.350 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.