Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 13380 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5942 - Esas Yıl 2015
MAHKEMESİ : ... .. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/02/2015NUMARASI : 2015/158-2015/125Taraflar arasında görülen davada ... .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27/02/2015 tarih ve 2015/158-2015/125 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili; müvekkili bankanın ... Şubesi'ne teminat ve tahsil için verilen farklı müşterilere ait 3 adet çek ile 17 adet senedin müvekkili banka elinde iken kaybolduğunu, senetlerin ve çeklerin kötü niyetli üçüncü kişilerin eline geçmesi ve doldurularak kullanılması halinde müvekkilinin mağdur olacağını ileri sürerek 3 adet çek ve 17 adet senedin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; kıymetli evrakın zayii nedeniyle iptaline ilişkin uyuşmazlığın 6100 sayılı HMK'nın yürürlüğe girmesinden sonra açılan çekişmesiz yargı işi niteliğinde olup Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle makkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, kıymetli evrakın zayii nedeniyle iptali istemine ilişkindir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 383. maddesinde çekişmesiz yargı işleri ile ilgili olarak “aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece” sulh hukuk mahkemesinin görevli olacağı öngörülmüştür. Bu bağlamda konuya yaklaşıldığında, TTK’nın 563 vd. maddelerinde düzenlenen kıymetli evrakın zayi nedeniyle iptaline ilişkin davaların gerek 1086 sayılı Kanun’un yürürlükte kaldığı süreçteki yargısal uygulama ve gerekse de 6100 sayılı HMK’nın 383/2-e/6 maddesi uyarınca ticaret hukukuna dahil çekişmesiz yargı işi niteliğinde olduğu açıktır. Bu nedenle, ilk bakışta, bu nitelikteki davaların da sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği ileri sürülebilecektir. Ancak bu nitelikteki davalar ve/veya HMK’da tercih edilmiş tanımıyla işlerin, aynı zamanda TTK’nın 4. ve 5. maddeleri uyarınca ticari dava ve/veya iş niteliğinde bulunduğu da kuşkusuzdur. TTK’nın 4 ve 5. maddesinin özel nitelikte birer usul hükmü niteliğinde bulundukları düşünüldüğünde, bu davalar ve esasen ticaret hukukuna dahil ve mahkemece görülecek olan çekişmesiz yargı işlerinin tümü bakımından görevli mahkemenin tayininde, HMK’nın 383. maddesinde belirtilen hükmün aksine ve özel bir düzenlemenin var olduğunda duraksanmamalıdır. Bu durumda TTK’nın 5. maddesi başlığı ile birlikte nazara alındığında, ticaret hukukunda yer alan çekişmesiz yargı işleri bakımından asıl görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu, ticaret mahkemesinin bulunmadığı yerler bakımından ise asliye hukuk mahkemesinin görevli kabul edilmesi gerektiği açıktır. Nitekim, 6100 sayılı HMK ile aynı tarihte kabul edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 757/1. maddesinde bu tür işlerde ticaret mahkemelerinin görevli olduğunun belirtilmiş olması da yasa koyucunun iradesinin de Dairemizin yorumu yönünde olduğunu göstermektedir. Tüm bu nedenlerle, mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.