MAHKEMESİ :...... ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/02/2015NUMARASI : 2012/450-2015/96Taraflar arasında görülen davada ..... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 17.02.2015 tarih ve 2012/450-2015/96 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03.11.2015 günü hazır bulunan davacı vekili Av. İ.. B.., davacı S.. Ü.. ve asli müdahil S.. B.. vekilleri Av. T.. Ü.. ile Av. S.. Ç.., davalı vekili Av. A.. K... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili S.. Ü..'nün %11,5 hisse oranıyla aile şirketi olan davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi uyarınca haklı sebeplerle fesih koşullarının oluştuğunu, davalı şirketin haklı gerekçeye dayanmaksızın geçmiş yıllara ait kar dağıtımı yapmadığını, müvekkilinin müktesep hak niteliğinde olan kar payı alma hakkının engellendiğini, davalı şirketin 5 adet otel ve 1 gece kulübü bulunduğunu, yüksek kazanç elde ettiği halde sembolik miktarda kar payı dağıttığını, müvekkilinin muhalefetine rağmen 2010 yılı kar payının tamamının yedek akçe olarak ayrılması yolunda karar alındığını, Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/15 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda 2008 yılı sonunda geçmiş yıl karlarının 22.950.495,09TL olduğunun tespit edildiğini, yıllar itibari ile dağıtılmayan kar miktarının çok yüksek olduğunu, genel kurul öncesinde ve toplantı sırasında şirket faaliyetleri ve mali durumu hakkında müvekkilimiz bilgilendirilmediğinden 2010 yılına ait genel kurul toplantısında alınan kararların iptali ve özel denetçi atanması talebiyle Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/865 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, şirketin kira gelirlerinin bölgedeki emsal işletmelere göre çok düşük düzeyde kaldığının bilirkişi raporlarıyla sabit olduğunu, müvekkilince açılan davalarda şirket bilançosunda görülen kayıtların gerçeği yansıtmadı ve karın düşük gösterildiğinin anlaşıldığını, müvekkilinin bilgi alma ve inceleme hakkının sürekli engellendiğini, müvekkili ile şirketin diğer ortakları olan kardeşleri arasındaki ilişkilerin tamamen bozulduğunu, bu durumun aile şirketi olan davalı şirketin işleyişine de yansıdığını, müvekkili aleyhine eşitliğe aykırı işlemler yapıldığını ileri sürerek, 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi uyarınca davalı şirketin feshine, tedbiren kayyım atanmasına, şirketin malvarlığının koruma altına alınmasını temin amacıyla dava tarihi itibariyle şirketin borçlandırılmasına yol açabilecek her türlü işlemin önlenmesi amacıyla tedbir uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Yargılama aşamasında 24/10/2012 havale tarihli dilekçesi ile şirket ortaklarından S.. B.. vekili asli müdahale talebinde bulunmuş ve müvekkilinin ortaklık haklarının ihlal edildiğini, davacının davasına katıldıklarını, davalı şirketin TTK'nın 531. maddesi uyarınca feshine karar verilmesini talep ettiklerini bildirmiştir.Davalı vekili, 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesinin somut olaya uygulanamayacağını, dava için haklı sebep bulunmadığını, davacının haklı sebep olarak dayandığı olay ve davaları davacının kendisinin yarattığını, davacının kötüniyetli hareket ettiğini, amacının şirkete ve kardeşlerine zarar vermek olduğunu, davacıya şirketle ilgili bilgi verilmediği hususunun gerçek dışı olduğunu, davacının çekmiş olduğu bütün ihtarnamelere cevap verildiğini, davalı şirket kayıtlarının TTK hükümleri çerçevesinde tüm ortakların incelemesine açık olduğunu savunarak, davanın reddini istemiş, müdahil S.. B.. yönünden de haklı sebepler bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin 5 kişilik bir aile şirketi olduğu, davacı Sevgi'nin 5790/38600, S.. B..'ın 5790/38600 hissesinin bulunduğu, dava tarihi 12/07/2012 olup davanın 6102 sayılı TTK hükümlerine tabi olduğu, 6103 Sayılı Kanunun 3. maddesi hükmüne göre TTK'nın 531. maddesinin dava konusu olaya uygulanabileceği, taraflar arasında 6762 sayılı TTK döneminde doğan ve etkileri ile birlikte devam eden olaylar bulunduğu, kardeş olan ortakların aile bağlarının koptuğu, birbirlerine karşı kişisel husumet besledikleri, olayların 2009 yılı ve sonrasından başlayarak geldiği, öncesinde taraflar arasında bir sorun olmadığı, ancak 2009 yılı sonrasında başlayan ve bugüne kadar gelen sorunlar nedeniyle davacı ve müdahil davacının dışlandığı, davalı şirketin diğer ortaklarca sahiplenildiği, şirket ve şirkete ait otel imkanlarının diğer ortaklarca kullanıldığı, davacı ve müdahil davacının bu imkanlardan mahrum bırakıldığı, Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2014/10 D.iş sayılı dosyasında da bu hususun belgelendiği, davacı ve müdahil davacının genel kurul toplantılarına çağrılıp oy hakkının kullandırılması dışında şirkette bir etki ve yetkilerinin bulunmadığı, 5 ortaklı aile şirketinde bu şekilde ayrımcı tavırların MK 2. maddesine aykırı olup TTK'nın 531. maddesinde düzenlenen haklı neden oluşturduğu, davacı, asli müdahil ve davalı şirketin diğer ortakları arasında ailevi ve kişisel ilişkilerin son derece bozuk olduğunun Manavgat Adliyesi'nde bulunan tüm dava dosyalarında kayıtlı olduğu, tarafların birbirlerine karşı sürekli davalar açtığı, davacı ve asli müdahil davacının şirkette kalmasının şirket ortakları açısından çekilmez bir hal aldığı, bu durumun şirketi de yıpratacağı, davalı şirket tarafından dağıtılması gereken kar paylarının yeterli düzeyde dağıtılmadığı, yönetim kurulunun ortaklar arasında eşit işlem ilkesine aykırı davrandığı, davacının şirketten alması gereken bilgilerin genel kurul toplantıları dışında yeterli düzeyde verilmediği, bilgi edinilmesi hususunun da davalara konu edildiği, Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/108 Esas - 2013/251 Karar sayılı ilamı ile inceleme yapılmasına karar verildiği, bu incelemenin de taraflar arasındaki sorunlar nedeniyle Jandarma ve İcra marifeti ile yerine getirildiği, tüm bu nedenlerle işbu davada haklı nedenlerle fesih koşullarının davanın açıldığı tarihte dahi gerçekleştiği sabit ise de hukuki mütalalar ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi içtihatlarında belirtildiği üzere tasfiye kararı yerine daha uygun çözüm yollarının bulunması gerektiği, davalı şirketin özvarlığının ve davacıların hisselerinin değerinin tespiti için bilirkişi raporları alındığı, bilirkişiler tarafından ibraz edilen raporlarda belirtilen Side Beldesi 666 ada 2, 3 ve 10 parsel sayılı taşınmazların üst hakkı olduğu, 666 ada 1 ve 9 parsel sayılı taşınmazların ise mülkiyet sahibi bulunduğu, bu taşınmazların değerinin bir olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu anlaşıldığından mahkemece resen 2 ve 3 nolu parsellerin 1 ve 9 nolu parselden %50,10 numaralı parselin ise %40 daha değersiz olduğu, bu farkın 10 nolu parsellin denize sıfır olmasından kaynaklanması sebebiyle hesaplama yapılarak bu eksikliğin giderildiği, 2 ve 3 numaralı parselin m² birim fiyatı 1.850,00 TL, 10 numaralı parselin m² birim fiyatı 2.220,00 TL olarak tespit edilmiş olup 3 numaralı parsel için üst hakkı kurulan 2370 m² için hesaplama yapıldığı, buna göre davacı ve asli müdahil davacının ayrı ayrı %15 hisselerinin karşılığının 93.283.609,62 TL olarak tespit edildiği, Yargıtay kararlarında ve hukuki görüşlerde şirketin tasfiye edilmeden daha uygun çözüm yolları bulunması işaret edildiğinden 18/12/2014 tarihli celsede davalı şirket yönetim kurulu başkanı “nakdi olarak davacı ve asli müdahil davacının hissesini ödeme güçlerinin olmadığını” belirttiğinden en uygun çözüm yolunun davacı ve asli müdahil davacının hisselerine denk gelen taşınmazların hesaplanarak kendilerine verilmesi ve buna karşılık olarak şirket hisselerinin iptali gerektiği kanaatiyle davacı tarafın şirketin feshi yönündeki talebinin reddine, davacı ve müdahil davacının iddiaları subuta erdiğinden dava konusu şirket nezdindeki hisselerine karşılık toplam alacakları ayrı ayrı 93.283.609,62 TL olarak tespit edildiğinden; davacı S.. Ü.. için hissesine karşılık; Antalya Manavgat Çolaklı Mahallesi 723 ada 1 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki Defne Dream otel işletmesi ve müştemilatının, Side Selimiye Mahallesi 108 ada 6 ve 7 parsel, 109 ada 1 parsel, 110 ada 1 parsel ve 113 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar, 211 ada 1 ve 3 parsel ile bu parseller üzerinde bulunan 1. Parsel üzerindeki 1 ila 15 numaralı bağımsız bölümler ve 3 parsel üzerindeki 2,6,7 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerin hisselerine karşılık kendilerine verilmesine ve tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline, davacı S.. Ü..'ye ayrıca 2.224.044,62 TL'nin bugünden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte kendisine verilmek üzere davalıdan tahsiline, müdahil davacı S.. B..'a Antalya Manavgat Kısalar Köyü 101 ada 1 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki Kumul Otel işletmesi ile müştemilatının ve Side Selimiye Mahallesi 157 ada 13,14,15,16,17 ve 18 parseller ile üzerindeki bina ve bağımsız bölümleri ve Sorgun Mahallesi 2227 ada 4 parsel sayılı taşınmazın hissesine karşılık kendisine verilmesine ve davalı şirket adına olan tapularının iptali ile müdahil davacı adına tesciline, müdahil davacıya ayrıca 2.272.571,12 TL'nin bugünden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte verilmek üzere davalıdan tahsiline, davacı tarafın davalı şirkete yönetim kayyımı atanması yönündeki talebinin reddine, davacı ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen taşınmazlar ile ilgili tapu kaydına şerh düşülmesi için kararın bir örneğinin tedbiren tapu müdürlüğüne gönderilmesine, davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D... D... ve Kumul Otel işletmelerinin tedbiren davacılara verilmesine, karar kesinleştiğinde davacı ve asli müdahil davacıya verilen ortaklık pay bedelleri nedeniyle ortaklık haklarının sonlandırılarak hisselerinin iptaline karar verilmiştir.Davacı S.. Ü.. vekili 02.03.2015 tarihli tavzih dilekçesi ile hüküm fıkrasının 7 nolu bendinin tavzihini talep etmiştir.Mahkemece, 24.02.2015 tarihli tavzih kararı ile "ilamının 7. bendinin "Davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D.. D... ve Kumul Otel İşletmelerinin adına yapılan iş ve işlemleri yerinde görüp denetlemesi, olağan işler konusunda davalı şirket yönetimi ile işbirliği içerisinde işleri yapıp sonuçlandırması, mutat alışverişler konusunda davacı tarafın alım-satım yapabilmesi, tarafların anlaşamamaları halinde veya davacıların yönetimle ilgili tasarrufları haksız yere kısıtlandığında şirkete atanan danışman kayyımlarının onayının alınması, olağan işler kapsamında olarak, otele ait elektrik, su, belediye, vergi, yiyecek, içecek, personel ücreti, mutat bakım-onarım gibi işlerin davacılar tarafından yerine getirilebilmesine, ihtiyaç duyulan alanlarda personel istihdamı konusunda davalı şirket yönetiminden talepte bulunabilmesine, istifa eden çalışanların yerine davacıların kendilerinin belirleyeceği kişilerin işe alabilmesine" şeklinde tavzihine karar verilmiştir.Kararı ve 24.03.2015 tarihli tavzih kararını, davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin mahkemenin 17.02.2015 tarih 2012/450 Esas 2015/96 Karar sayılı kararına ilişkin aşağıdaki (2) ve (3) numaralı bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2- Dava, 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi hükmü uyarınca davalı anonim şirketin haklı sebeplerle feshi istemine ilişkindir.6762 sayılı TTK'nın 549/1.b.4. maddesi ile 551/2. maddesi hükmünde öngörülen şartların gerçekleşmesi ve haklı nedenlerin bulunması halinde limited şirketler bakımından şirketin feshi, ortağın şirketten çıkması veya çıkarılmasının istenebileceği kabul edilmişken, anonim şirketler bakımından haklı nedenlerle anonim şirketin feshine olanak tanıyan bir düzenleme bulunmamakta idi. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi hükmü ile anonim şirketler bakımında da haklı sebeplerle şirketin feshine olanak tanıyan düzenleme getirilmiştir.6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi "Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir" hükmünü havidir. Anılan hüküm uyarınca sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri ancak haklı sebeplerin varlığını kanıtlamaları halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceklerdir. Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce taktir edilecektir.Somut uyuşmalıkta yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere davacı S.. Ü.. vekili dava dilekçesinde davalı şirketin feshine haklı neden olarak, kar dağıtılmaması veya yetersiz kar dağıtımı, bilgi alma ve inceleme hakkının ihlali, davalı şirkete ait olup davacı S.. Ü..'nün ortağı bulunduğu dava dışı Ü.. Ticaret Turizm Ltd. Şti.'nin kiracı ve işletmecisi olduğu iki adet dükkanın haklı neden yokken salt bu dükkanları müşterilerden gizlemek ve davacı S.. Ü..'nün ortağı olduğu şirketin ticari faaliyetini olumsuz yönde etkileyip zarara uğratmak için önüne duvar örülmesi, davalı şirket bünyesinde bulunan otel, villa vb. tesislerden diğer ortaklar ve onların yakınları yararlanmakta iken davacı S.. Ü.., çocukları ve torunlarının yararlandırılmaması, pay sahipleri arasında eşitlik ilkesine aykırı uygulamalar yapılması, manevi baskı ve tehdit nedeniyle şirket ortakları arasında güven sarsıcı olaylar yaşanması, davacı S.. Ü..'nün bilgisizliği ve tecrübesizliğinden faydalanılarak eşinin ani ölümünden sonra derin acı ve üzüntü yaşıdığı dönemde “ibraname” başlıklı belge imzalatılmak suretiyle davacı S.. Ü..'nün borçlu duruma sokulması olgularına dayanmıştır.Her ticaret şirketi gibi anonim şirketin nihai amacı da kar elde etmek ve bunu dağıtmak olup anonim şirketin kar elde etme ve dağıtma nihai amacından doğan pay sahibinin kar payı hakkı da bir vazgeçilmez haktır. Bu çerçevede anonim şirketin pay sahiplerine dağıtılabilecek karı bulunuyorken iyiniyet kurallarına aykırı olacak şekilde uzunca bir süre dağıtılmaması ya da yetersiz dağıtılması halinde pay sahibi bu hakkını mahkeme aracılığıyla talep edebilecektir. Davacı S.. Ü..'de davalı şirketin genel kurullarında kar dağıtılmaması ya da yetersiz dağıtılması yönünde alınan kararların iptali yönünde davalar açmıştır. 2009 yılına ait genel kurulda alınan yetersiz kar dağıtımı kararının iptali için Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/865 Esas 2011/609 Karar sayılı dosyası ile açtığı dava reddedilmiş, karar Dairemizce onanmıştır. 2010 yılına ait genel kurulda alınan kar dağıtmama kararının iptali için Manavgat 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/513 Esas 2012/38 Karar sayılı dosyası ile açtığı dava reddedilmiş, Dairemizce onanmıştır. 2011 yılına ait genel kurulda alınan kar dağıtmama kararının iptali için Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/ 5 Esas 2013/652 Karar sayılı dosyası ile açtığı dava kısmen kabul edilmiş, karar Dairemizce dava açma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi bakımından bozulmuştur.Yine davacı S.. Ü..'nün kendisinden irade fesadı suretiyle alındığını iddia ettiği ibraname başlıklı 22.05.2009 tarihli belgenin geçersizliğine dayanarak Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/ 415 Esas 2011/529 Karar sayılı dosyasında açtığı davada, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar Dairemizin 2012/1139 Esas 2012/1139 Karar sayılı kararı ile “söz konusu ibranamedeki imzanın davacı S.. Ü..'ye ait olduğu, tanzim tarihinde yürürlükte bulunan BK'nın ilgili hükümleri uyarınca da irade fesadı sayılabilecek hallerin ispatlanamadığı, belgenin geçerli olduğu” gerekçesiyle bozulmuştur. Davacı S.. Ü.. bilgi alma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bir defaya mahsus olmak üzere yasal şikayet hakkını kullanarak Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/108 Esas 2013/251 Karar sayılı ilamı uyarınca şirket kayıtları üzerinde inceleme yapmıştır. Davalı şirkete ait olup davacı S.. Ü..'nün ortağı bulunduğu dava dışı Ü.. Ticaret Turizm Ltd. Şti.'nin kiracı ve işletmecisi olduğu iki adet dükkanın önüne haklı neden yokken salt bu dükkanları müşterilerden gizlemek ve davacı S.. Ü..'nün ortağı olduğu şirketin ticari faaliyetini olumsuz yönde etkileyip zarara uğratmak amacıyla dükkanların önüne duvar örüldüğünü iddia ederek Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/8 D.İş sayılı dosyası ile tespit yapılıp Manavgat 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/244 Esas 2013/153 Karar sayılı dosyasında davalı şirketin müdahalesinin menine karar verildiğini ileri sürmüş ise de anılan davanın tarafı davacı S.. Ü.. olmayıp Ünlü Ticaret Turizm Ltd. Şti. olması nedeniyle söz konusu davanın davacı S.. Ü..'nün ortağı olduğu davalı şirketin feshi davasında haklı sebep olarak değerlendirilemeyecektir.Davalı şirket davacı S.. Ü.., S.. B.., M... Ş.., H.. S.. Ş.. ve A.. Ş.. kardeşlerden oluşan 5 kişilik bir aile şirketi olmakla birlikte bir sermaye şirketidir. Bu nedenle de davacının aile bireyleri arasındaki manevi bağların koptuğuna dair gerekçesi de davalı anonim şirketin feshi için haklı neden olarak görülemeyecektir.Bu itibarla mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davacı S.. Ü..'nün dayandığı nedenlerin 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi uyarınca haklı neden olarak kabul edilemeyeceği nazara alınmadan yanılgılı değerlendirme ile davalı şirketin feshi için haklı neden olduğunun kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.Aynı şekilde müdahil davacı S.. B.. vekili de davacı S.. Ü..'nün dayandığı nedenler dışında diğer şirket ortağı ve yöneticisi konumundaki kardeşleri tarafından kendisi ve çocuklarının tehdit edilip hakarete uğradığını, kendisi ve çocuklarının şirkete ait tesislere alınmadığını, şirkete ait olmakla birlikte uzun zamandan beri kullandığı villanın zorla boşaltılıp eşyalarına zarar verildiğini iddia etmiş ise de davacı S.. B..'ın anılan konularda Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı suç duyurularının takipsizlikle sonuçlandığı, bilgi alma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla açtığı davaların redle sonuçlandığı nazara alındığında müdahil davacı S.. B.. yönünden de davalı şirketin 6102 sayılı TTK'nın 531. maddesi uyarınca feshini gerektiren haklı nedenlerin oluşmadığına karar vermek gerekirken mahkemece, müdahil davacı S.. B.. yönünden de davalı şirketin feshi için haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca mahkemece hüküm fıkrasının 7. bendinde “Davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D.. D... ve Kumul Otel işletmelerinin “tedbiren” davacılara verilmesine” karar verilmiş ise de 6100 sayılı HMK'nın onuncu kısmı "Geçici Hukuki Korumalar" başlığı altında ihtiyati tedbir müessesini düzenlemiştir. Aynı Yasa'nın “ihtiyati tedbirin şartları” başlıklı 389. maddesinin birinci fıkrasında "mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir" hükmü düzenlendikten sonra 391. maddesinde ihtiyati tedbir kararının hem maddi hem şekli içereceği düzenlenmiştir. Buna göre Yargıtay uygulamalarında (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 01.06.2012 tarih, 2012/12474E. 2012/14232K. Sayılı ilamı) kabul edildiği ve HMK'nun 391. maddesi gerekçesinde açıklandığı üzere “dava sonunda elde edilecek faydayı sağlayacak şekilde”, başka bir deyişle “davanın ve uyuşmazlığın esasını halleder şekilde” ihtiyati tedbir kararı verilmesi doğru değildir. Bu itibarla mahkemece, somut uyuşmalık bakımından yukarıda açıklandığı üzere 6102 sayılı Yasa'nın 531. maddesinde öngörülen haklı sebeplerin varlığının kanıtlamamış olmasıda nazara alınmak suretiyle şirketin malvarlığını bölecek ve HMK'nın öngördüğü geçici hukuki koruma kriterini aşacak şekilde davalı şirkete ait D.. D.. ve Kumul Otel işletmelerinin tedbiren davacılara verilmesi doğru görülmemiş, kararın açıklanan bu nedenle de davalı şirket yararına bozulması gerekmiştir.3- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin, mahkemece fesih yerine uygulanan alternatif çözüme ve vergi yükümlülüklerine dair sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.4- Davalı vekilinin 24.03.2015 tarihli tavzih kararı ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, davacı S.. Ü.. vekilince 02.03.205 tarihli dilekçe ile mahkemenin 17.02.2015 tarih 2012/450 Esas 2015/96 Karar sayılı kararının hüküm fıkrasının “Davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D.. D.. ve Kumul Otel işletmelerinin tedbiren davacılara verilmesine” şeklindeki 7. bendinin tavzihen düzeltilmesi talebi üzerine mahkemece, tavzih talebinin kabulü ile anılan hükmün yazılı şekilde tavzihine karar verilmiş ise de 6100 sayılı HMK'nın 305. maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez” hükmü düzenlenmiştir. Mahkemece, anılan hüküm nazara alınmadan hüküm fıkrasının 7. bendindeki tedbir kararını davalı şirket aleyhine değiştiren-genişleten tavzih kararı verilmesinin anılan yasal düzenleme uyarınca mümkün görülmemesine göre davalı şirket vekilinin tavzih kararına karşı ileri sürdüğü temyiz itizralarının kabulü ile 24.03.2015 tarihli tavzih kararının da davalı şirket yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.5- Davalı vekilinin mahkemece verilen 16.06.2015 tarihli tedbirin infazının sağlanması ve kayyım yetkilendirilmesine dair kararı ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, anılan karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olup, bu temyiz dilekçesinin temyiz defterine kaydedildiği belirlenemediği gibi temyiz harcının yatırıldığına dair makbuza da dosya içerisinde rastlanmamıştır.Temyiz dilekçesinin verilme usulü HMK’nun 365. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt ettirilip, temyiz harcının da yatırılmış olması gerekmektedir. Temyiz isteminde bulunan davalı vekili tarafından bu işlemler yapılmaksızın verilmiş temyiz dilekçesinin incelenme kabiliyeti bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin mahkemenin 17.02.2015 tarih 2012/450 Esas 2015/96 Karar sayılı kararına ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin mahkemece fesih yerine uygulanan alternatif çözüme ve vergi yükümlülüklerine dair sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, (4) numaralı bette açıklanan nedenlerle davalı vekilinin 24.03.2015 tarihli tavzih kararı ile ilgili temyiz itirazlarının kabulü ile tavzih kararının davalı şirket yararına BOZULMASINA, (5) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı şirket vekilinin mahkemece verilen 16.06.2015 tarihli tedbirin infazının sağlanması ve kayyım yetkilendirilmesine dair karara yönelik temyiz itirazlarının reddine, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacı ve asli müdahilden alınarak davalıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 03.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.