Taraflar arasında görülen davada İscehisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 24.06.2004 tarih ve 2003/76-2004/166 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M..... L... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalının dava dışı K... Mermer San.ve Tic.Ltd.'ndeki hisselerini devir işleminden dolayı alacaklı olduğu iddiası ile her üç müvekkili hakkında icra takibi başlatılıp haciz işlemleri yaptırdığını, müvekkillerinin davalıya gerçekte borçlu olmadıklarını, davalının 18.07.1995 tarihli harici hisse devir sözleşmesine dayandığını, oysa anılan harici hisse devir sözleşmesinin geçersiz olup, 22.09.1995 tarihli noterde yapılan hisse devir sözleşmesi ile davalının tüm hisselerini sattığını, alacağının tamamını da aldığını, asıl geçerli sözleşmenin anılan son sözleşme olduğunu, icra takip tarihinin 06.09.1995, sözleşmenin tarihinin ise 22.09.1995 olduğunu, 18.07.1995 tarihli harici hisse devrinden kaynaklanan bonoların bedelsiz kaldığını ileri sürerek, müvekkillerinin takip konusu borçtan dolayı borçlu bulunmadıklarının ve bonoların bedelsiz kaldıklarının tespitine ve takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, 18.07.1995 tarihinde düzenlenen "sözleşmenin" esasen bir devir sözleşmesi olmayıp hisselerin devredileceği taahhüdünü içeren, taraflar arasında alacak borç doğurucu gerçek iradelerini ortaya koyan mutabakat metni olduğunu, müvekkilinin takibe koyduğu senetlerin devredilen hisselerin gerçek değerleri olduğunu, 22.09.1995 tarihli noterde yapılan sözleşmenin şirket devir işleminin tamamlanması için düzenlediğini, noterde yapılan sözleşmede yazılı olan müvekkilinin alacağının bulunmadığına ilişkin beyanı daha önce borçlulardan alınarak takibe konulan senetler ve icra takibi düşünülerek ifade edildiğini, davacıların makul ve yasal bir sürede borca itiraz ve menfi tespit talebinde bulunulmadıklarını, tam sekiz yıl sonra açılan bu davanın iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını, müvekkili tarafından açılan ve süresinde temyiz edilmemesi nedeni kesinleşen davanın bu davaya mesnet teşkil etmeyeceğini, kesin hükmün yalnızca şirket açısından geçerli olduğunu, zira davanın taraflarının aynı olmadığını, İİK.72. maddesinde bir süre öngörülmemiş olsa bile davanın beş yıl geçtikten sonra zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan kanıtlar doğrultusunda, alacağını alamadığı için icra takibine girişen bir kişinin bu alacağını tahsil etmeden alacağını aldığına ilişkin bir belge imzalamasının beklenemeyeceği, bu nedenle 22.09.1995 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalının alacağını tamamen aldığına dair kaydın doğru olduğu, bu sözleşmenin TTK.nun 520. vd. maddesinde yazıldığı şekilde ve amir hükmü niteliğinde olan noterce yapıldığı, davacıların davalıya borçlarının bulunmadığı, davalının bu belgeye karşılık herhangi bir belge ibraz edemediği, gerekçeleriyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, davalının dava dışı limited şirket hisselerini devir işlemine dayalı olarak davacılar hakkında başlattığı icra takibinden dolayı borçlu bulunmadıklarının ve bonoların bedelsiz kaldıklarının tespiti ve takibin iptali istemine ilişkindir. Somut olayda, davacılar vekili, davalının dava dışı K... Mermer San.ve Tic.Ltd.'ndeki hisselerini devir işleminden dolayı alacaklı olduğu iddiası ile her üç müvekkili hakkında icra takibi başlatılıp haciz işlemleri yaptırdığını, müvekkillerinin davalıya gerçekte borçlu olmadıklarını, davalının 18.07.1995 tarihli harici hisse devir sözleşmesine dayandığını, oysa anılan harici hisse devir sözleşmesinin geçersiz olup, 22.09.1995 tarihli noterde yapılan hisse devir sözleşmesi ile davalının tüm hisselerini sattığını, alacağının tamamını da aldığını, asıl geçerli sözleşmenin anılan son sözleşme olduğunu, icra takip tarihinin 06.09.1995, sözleşmenin tarihinin ise 22.09.1995 olduğunu, 18.07.1995 tarihli harici hisse devrinden kaynaklanan bonoların bedelsiz kaldığını ileri sürmüş, davalı vekili ise, 18.07.1995 tarihinde düzenlenen "sözleşmenin" esasen bir devir sözleşmesi olmayıp hisselerin devredileceği taahhüdünü içeren, taraflar arasında alacak borç doğurucu gerçek iradelerini ortaya koyan mutabakat metni olduğunu, müvekkilinin takibe koyduğu senetlerin devredilen hisselerin gerçek değerleri olduğunu, 22.09.1995 tarihli noterde yapılan sözleşmenin şirket devir işleminin tamamlanması için düzenlediğini, noterde yapılan sözleşmede yazılı olan müvekkilinin alacağının bulunmadığına ilişkin beyanı daha önce borçlulardan alınarak takibe konulan senetler ve icra takibi düşünülerek ifade edildiğini savunmuş, mahkemece, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında 18.07.1995 tarihli sözleşme ile hisse devrinin kararlaştırıldığı, bunu takiben tarafların noterde bir araya gelerek 22.09.1999 tarihinde devir işlemine resmi nitelik kazandırdıkları konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.Uyuşmazlık, 18.07.1995 tarihli sözleşmenin geçerliliğini sürdürüp sürdürmediği, sözleşmede belirtilen edimlerin davacılarca yerine getirilip getirilmediği ve bu konuda ispat yükünün kime ait olacağı noktalarında toplanmaktadır. Devir sözleşmesi geçerli olarak yapıldıktan ve TTK'nun 520 nci madde koşulları oluştuktan sonra, bu sözleşmenin esaslı unsurlarından olmayan devir bedeline ilişkin sözleşmenin, aynı yasa maddesine uygun olarak düzenlenmesi koşul değildir.Bu itibarla, 18.07.1995 tarihli sözleşmenin taraflar arasında geçerli sonuçlar doğuran bir sözleşme olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan, HUMK.nun 295. ve Noterlik Kanununun 82/2.maddeleri uyarınca, düzenleme biçimindeki noter senetleri sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil teşkil ederler ise de, öncelikle, ticaret ortaklığına ait pay devrinde tarafların, TTK.' nun 20. vd maddelerinde öngörülen tacir olmanın hükümlerine tabi oldukları ve basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek zorunda oldukları da unutulmamalıdır. Davaya konu 18.07.1995 tarihli sözleşmede, davalının hisse devir karşılığı olarak miktarları belli edilen senetler, devir bedeli olan 19.000.000.000-TL.karşılığında ipotek tesisi de kararlaştırılmıştır. Anılan saptamalar çerçevesinde, davalının 22.09.1999 tarihli noter senetlerindeki "devir bedelini nakten ve tamamen aldığı" beyanı borcun söndürüldüğüne kabule yeterli değildir. Zira, noter senedinin düzenlenmesi davalının sözleşme kapsamında yerine getirmesi gereken edimi olup,anılan sözleşme, karşılıklı edimleri içermesi nedeniyle her iki tarafın aynı anda edimlerini ifa etmeleri ve bunu da kanıtlamaları gerekmektedir. Nitekim davacılar edimlerini ifa ettiklerini savunmuşlardır. Bu halde, 18.07.1995 tarihli sözleşme ile borç miktarı belli olduğuna göre, bu miktarın tamamen ödendiğini tereddüde yer vermeyecek şekilde ispat yükünün borçlu davacılar üzerinde olduğunun kabulü gerekmektedir. O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, 18.07.1999 tarihli sözleşme hükümlerinin 22.09.1999 tarihli hisse devir sözleşmeleri ile ortadan kaldırılmadığı ve ispat yükünün davacılara ait olduğu gözetilmek ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. 2-Bozma neden ve şekline göre,davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. SONUÇ:Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle,davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün,davalı yararına BOZULMASINA,(2)numaralı bentte açıklanan nedenlerle,diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.02.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.