MAHKEMESİ : KONYA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 16/09/2013NUMARASI : 2011/302-2013/235Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/09/2013 tarih ve 2011/302-2013/235 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinden "yatırılan paranın istendiği her an geri verileceği ve karşılığında yüksek oranlarda faiz verileceği" garantileri ile 14.005,15 Euro'nun ( 46.950 DEM) davalı şirket tarafından alındığını, davalılarca yürütülen para toplama faaliyetinin resmi kurum ve bilirkişi raporları ile mevzuata aykırı olduğunun tespit edildiğini, mevduat toplama faaliyetinin sadece bankalar ile özel finans kurumları tarafından yürütülebileceğini ileri sürerek, müvekkili ile davalılar arasında mevzuata aykırı olarak kurulan ilişkinin hükümsüzlüğüne, müvekkilden alınan paranın en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı H.. B.. vekili, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin bir müddet davalı şirketin yönetim kurulu başkanlığını yapmış ise de, davacı ile herhangi bir sözleşmesi ve ticari ilişkisinin bulunmadığını, davacının iddia ettiği sorumluluk sebeplerinin TTK'nın 336. maddesi gereğince müvekkiline uymadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Davalı K.. A.. vekili, davacının iddia ettiği gibi mevzuata aykırı bir eylemde bulunulmadığını, davacı ile davalı şirket arasında davalıyı borç altına sokacak herhangi bir hukuki işlem yapılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı şirketin muhasebe defterlerinde davacı ile ilgili herhangi bir kayıt bulunmadığı, sadece pay defterinde ortaklık kaydı bulunduğu, davacının 600 hisse ile 12.337 üye kayıt numarası altında kayıtlı bulunduğu, davacının ortaklık durum belgesinin geçerli bir belge olduğunun kabulü gerektiği ve taraflar arasındaki ilişkinin 01/01/1999 tarihinde kurulmuş olduğu, davacının hisse senedini şirket ortaklarından Ali Baloğlu'ndan satın aldığı, kurucu üyenin şirketten hisse senedi satın alıp sonradan diğer kimselere satmasında herhangi bir hukuki engelin bulunmadığı, anonim şirketin ihraç ettiği hisse senetlerinde bir bedel tayin edilmesi ve hisse senedi alım satım trafiğinin yönlendirilmesinin davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan SPK mevzuatına göre "izinsiz aracılık" faaliyeti oluşturabileceği, izinsiz aracılık faaliyetinin müeyyidesinin ise anılan mevzuata göre ortaklık ilişkisinin geçersiz sayılmasını gerektirmediği, davacının iddiasını ortaklık durum belgesi adlı belgeye istinaden ispatlayamadığı, davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olmayacağı, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 10. maddesi hükmü uyarınca hamiline yazılı hisse senetlerinin sermaye piyasası aracı olduğu, sermaye piyasası kanunu hükümlerine göre sermaye piyasası araçlarının ihracı hakkında 4389 sayılı Yasa'nın 10.Maddesi diğer bir anlatımla Bankacılık Kanunu'nun uygulanmasının mümkün bulunmadığı, eylemin izinsiz mevduat toplamak olduğunun kabul edilemeyeceği, paraların istendiği zaman çekilebileceği garantisinin verildiği iddiası varit görüldüğü taktirde hileden bahsedilebileceği, ancak hile nedeniyle sözleşmenin feshedilebilmesi için ortaklık ilişkisinin kurulduğu tarihten itibaren bir yıl içinde beyanda bulunulmasının mecburi olduğu, bu hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle sözleşmenin irade fesadı dolayısıyla bozulabilmesinin söz konusu olamayacağı, üçüncü kişiler ile şirket arasında kurulmuş olan akçeli ilişkilerin ortaklık ilişkisi sayılacağı yönünde karine mevcut olduğu, davalı H.. B..'ın ise davada taraf sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Dosyada mübrez bilirkişi kurulu raporunda, ... Holding A.Ş'nin açılış tasdiki bulunan ancak kapanış tasdiki bulunmayan ortaklar pay defterine göre davacının toplam 1.200 TL nominal değeri olan 600 adet hissenin sahibi bulunduğu, davacı tarafça sunulan 02.04.2000 tarihli ortaklık durum belgesinde ise 600 adet hisseye karşılık 45.950 DM değer yazılı olduğu, ortaklık durum belgesine itibar edilmesi halinde ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılabileceği, davacının alacak iddiasını düzenleniş tarzı itibariyle bir alındı makbuzu veya tahsilat belgesi olarak nitelendirilemeyecek ortaklık durum belgesi adlı belgeye istinaden ispatlayamayacağı, bu belgenin ancak ortaklık ilişkisinin varlığına karine teşkil edeceği ve paranın ortaklık dışında bir amaçla verildiği kanıtlanmadığından TTK'nın 329. ve 405. maddeleri uyarınca ödenen bedelin iadesinin istenemeyeceği, davacı iddiasının irade fesadı olan hile olarak değerlendirildiğinde ise BK'nın 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin ortaklık durum belgesi tarihine göre dolduğu belirtilmiş, ek raporda ise, taraflar arasındaki ilişkinin şirket kayıtlarından tespit edilemediği ancak birikimlerini değerlendirmek isteyen bir kimse ile fon talep eden bir anonim şirket arasındaki ilişkinin kural olarak bir ortaklık ilişkisi olabileceği, davacı tarafın payları dava dışı A. B..'ndan devren iktisap edip etmediğine ilişkin olarak A. B..nun şirket ortağı olduğu ve davacının A. B..'ndan hisse senedi satın almış olabileceği, kurucu üyenin şirketten hisse senedi satın alıp sonradan diğer kimselere satmasında herhangi bir hukuki engel bulunmadığı belirtilmiş, mahkemece, bilirkişi kurulu kök ve ek raporlarına itibar edilerek, davacının hisse senedini şirket ortaklarından A. B..'ndan satın aldığı, kurucu üyenin şirketten hisse senedi satın alıp sonradan diğer kimselere satmasında herhangi bir hukuki engelin bulunmadığı, anonim şirketin ihraç ettiği hisse senetlerinde bir bedel tayin edilmesi ve hisse senedi alım satım trafiğinin yönlendirilmesi davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan SPK mevzuatına göre "izinsiz aracılık" faaliyeti oluşturabileceği, izinsiz aracılık faaliyetinin müeyyidesinin ise anılan mevzuata göre ortaklık ilişkisinin geçersiz sayılmasının bulunmadığı, davacının iddiasını ortaklık durum belgesi adlı belgeye istinaden ispatlayamadığı, ceza davalarının nihai olarak zamanaşımı dolayısıyla ortadan kalktığı ve kesinleştikleri, BK'nın 53. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü ve maddi vakıanın bulunmadığı, ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ceza dosyası içerisinde yer alan delillerin dosya içerisinde de bulunduğu, ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakıaların iş bu dosyada da alınan bilirkişi raporlarında tartışıldığı, davacının uğradığını iddia ettiği zararlardan davalıların sorumlu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dairemize intikal eden emsal dosyalara sunulan bilirkişi raporlarından, defter kayıtlarında 1997, 1998, 1999 yıllarında 30 adet ortak ismi bulunduğu şirket sermayesinin tamamının bu ortaklar tarafından taahhüt edilmiş olduğu, davacının bu ortaklar arasında isminin geçmediği anlaşılmış, bilirkişi raporlarında ceza dosyası ve resmi kurum raporları ile davalılar tarafından hukuka aykırı faaliyetler konusunda bir takım tespitler var ise de, esasen buna ilişkin sonuçların SPK'da düzenlendiği ve bu davalar açısından değerlendirilmesinin hukuki mesele olması nedeniyle mahkemeye ait olduğunun belirtildiği görülmüş, mahkemece defter kayıtlarındaki bu durum değerlendirilmemiş, hisselerin kurucu ortaklardan intikal ettiğine dair soyut görüş içeren bilirkişi raporuna göre ve ceza davalarından beraat kararı verildiği ve ceza dosyalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği gerekçesiyle karar verilmiştir. Dairemize intikal eden emsal dosyalardan bilindiği üzere; Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi ve Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde davalı şirketlerin yöneticileri suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve dolandırıcılık suçlarından yargılanmışlardır. Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında dava nihai olarak zamanaşımı ile ortadan kalkmış, Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında ise mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı temyiz edilmiş olup kararın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. Bu dosyada düzenlenen iddianamede ve dayanak 07.09.1999 tarihli denetim raporunda şirketin yasal defter ve kayıtlarında görülmesine rağmen 1995, 1996, 1997 yıllarında ortak olmak amacıyla para toplanan tasarruf sahiplerine Alman Markı bazında sırayla yıllık %18, %18 ve %20 oranında kâr payı dağıtımlarının şirket faaliyet sonuçlarından bağımsız olarak gerçekleştirildiği, anılan yıllarda, şirketin önemli tutarda zarar ettiği halde bu oranda kâr payı dağıtmasının ancak sisteme yeni giren katılımcılardan toplanan paralarla karşılanmasının mümkün olduğu, Holding tarafından tasarruf sahiplerine verilen hisselerin daha sonra geri alındığı ve yeni ortak olmak isteyenlere satıldığı, Holding'in aracı rol üstlendiği, ancak böyle bir yetki belgesinin olmadığı, K.. A.. ve .... İnşaat Tarım ve San. İşlt. Tic. A.Ş'nin geçmiş yıllara ait mali tablolarında şirketlerin yüklü miktarlarda zarar ettikleri, faaliyet kârı olmamasına rağmen kâr payları dağıttıkları tespitlerine yer verildiği, ayrıca davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyonu raporları, SPK duyuruları mahkemece değerlendirilmemiştir. Bilindiği üzere BK'nın 53. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünde ceza mahkemesi tarafından belirlenen maddi vakıalar hukuk hakimini bağlayacağından 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, her iki kararın kesinleşmiş olması halinde, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekir. Ancak mahkemece ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakıaların neler olduğu somut olarak Yargıtay denetimine imkan verecek şekilde karar yerinde tartışılmadan yalnızca ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakıaların iş bu dava dosyasında da mevcut olduğu şeklinde soyut değerlendirmeye yer verilmesi doğru görülmemiştir.Ayrıca mahkemece davacının ortak olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, bilirkişi raporlarında kesin bir tespit bulunmamasına rağmen mahkemece davacının payları Ali Baloğlu'ndan devraldığına dair tespitte bulunularak, davacının payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı da somut olarak açıklığı kavuşturulmamış, davalı tarafından davacının ortak sıfatıyla genel kurullara katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kâr payını aldığı veya başka bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girdiği de iddia ve ispat edilmemiştir. Davacının ibraz ettiği “ortaklık durum belgesi” başlıklı belgede bulunan isimsiz imzanın kime ait olduğu, bilinmeyen bu kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, davanın, iddianın ileri sürülüş biçimi nazara alındığında davalıların organize ve haksız fiillerinden kaynaklanan bir istirdat davası niteliğinde olduğu da gözetilmek suretiyle BK'nın 53. maddesi gereğince ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet kararında ceza hakiminin kabul ettiği maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek, her iki ceza dosyasındaki deliller ve davacının dayandığı resmi kurum raporları somut davadaki delillerle birlikte değerlendirilmek ve dava tarihi itibariyle şirketin sermayesinde davacının pay defterine kaydedilen payının yer alıp almadığı belirlenmek suretiyle davacının ortak olup olmadığının kesin bir şekilde saptanması gerekir. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 10. maddesindeki “Bu Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır. Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir.” hükmüne göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar verilmek üzere mahkemece verilen hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 08/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.