MAHKEMESİ : ACIPAYAM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/10/2012NUMARASI : 2012/203-2012/351Taraflar arasında görülen davada Acıpayam Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 09.10.2012 tarih ve 2012/203-2012/351 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili şirketin SSK primlerini ödeyememesi üzerine SSK tarafından 6138 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa gereğince icra takibi başlatıldığını, icra takip dosyası ile müvekilinin Türkiye İş Bankası Acıpayam Şubesi'ndeki hesabına Denizli Sigorta İl Müdürlüğü'nün 04/08/2004 tarihli yazısı ile haciz konulduğunu, şirketin hesabında bulunan 42.829 YTL paranın SSK'na kurumunun 55.000 YTL alacağı için bloke eldiğini, ancak davalı tarafın müvekkili şirket hesabındaki parayı SSK'na ödemesi gerekirken bloke edip parayı kullanarak sebepsiz zenginleştiğini ve müvekkili şirketin SSK'ya borcunun faizini ödemek zorunda bırakılarak mağdur edildiğini, 06/08/2004 tarihinde 5.000 YTL 01/10/2004 tarihinde 8.000 YTL olmak üzere şirketin hesabına toplam 13.000 YTL daha yatırıldığını, bu paranın ise SSK'nın 03/11/2006 tarihinde 105057 sayılı haciz müzekkeresinin gönderilmesine kadar yine yıllarca bloke edilerek ne müvekkiline ne de SSK'ya ödeme yapılmadığını, SSK'nın son haciz müzekkeresinin davalıya ulaşması ile durumu öğrenen şirketin davalı tarafa başvuru yapmış ise de mağduriyetinin giderilmediğini, davalı tarafın 13.000 YTL'yi kullanarak sebepsiz zenginleştiğini ve müvekkilinin mağdur edildiğini iddia ederek davalı tarafın müvekkiline ait parayı kullanarak elde ettiği ticari faiz ile SSK'nın müvekkili şirketten talep ettiği faizin, davalıdan alınarak müvekkili şirkete verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının hesabına giren paraların haciz ihbarnamesinden sonra hesabına girdiği ve bu itibarla ihbarnameden sonra hesaba gönderilecek paraların bankaca bilinmesi mümkün olmadığı ve bankanın da bu durumdan sorumlu olduğunun kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, bankanın haksız bloke işlemi nedeniyle uğranılan zararın tazmini isteminden ibaret olup, davacı blokede tutulan paranın SGK'ya aktarılmaması nedeniyle şirket tarafından SGK'ya gecikme faizi ödemek zorunda kaldığını, ayrıca sözkonusu paranın blokede kaldığı müddet içinde faiz gelirinden mahrum kaldığını ileri sürmek suretiyle iki ayrı zarar kalemi iddiasıyla işbu tazminat davasını açmıştır. Dava dışı SGK tarafından gönderilen birinci haciz ihbarnamesinin davalı bankaya ulaştığı tarihte davacıya ait hesapta bakiye bulunmadığı, ihbarnamenin ulaştığı 06.08.2004 tarihinden sonra ise anılan hesaba 13.000 TL yatırılmış olup davalı banka tarafından bu tutar üzerine bloke konulduğu ve 10.11.2006 tarihinde vaki talep üzerine bu tutarın SGK’ya aktarıldığı hususları dosya kapsamı ile belirgin olduğu gibi bu husus taraflar arasında da uyuşmazlık konusu değildir. Bilindiği üzere, gerek İİK ve gerekse de Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gönderilen haciz ihbarnameleri, ancak ihbarnamenin üçüncü kişi konumundaki bankaya ulaştığı tarihte borçlu adına mevcut hesaptaki meblağ hakkında hüküm ifade eder niteliktedir. Söz konusu hesaba, belli bir kaynaktan ve öteden beri gelmekte olan paralar dışında, hesaba sonradan intikal edecek para yahut para ile ifade edilebilecek değerler üzerine haciz ve/veya bankaca bloke uygulaması yapılması olanağı bulunmamaktadır. Yargıtay’ın ve Dairemizin konuyla ilgili yerleşik uygulaması bu biçimdedir. Şu halde, davacının davalı bankadaki hesabına ihbarnamenin ulaştığı 06.08.2004 tarihinden sonra intikal eden 13.000 TL tutarındaki meblağa bankaca bloke uygulanması işleminde yasaya uyarlılık bulunmadığı gibi bu biçimde yapılan bloke işleminin 10.11.2006 tarihine kadar devam ettirilmesi, davalı bankanın kusurlu davranışı niteliğindedir ve davalı bankayı bu süre içinde oluşan zarardan kural olarak sorumlu tutmak gerekir.Şu halde mahkemece, davacının hesabındaki parayı en erken 05.10.2004 tarihinde çekmek istemesi, kendisine bloke işlemi nedeniyle ödeme yapılmamış olmasına karşın bu paraya hesaba intikal ettiği tarihten itibaren vadesiz mevduat faizi işletilmeye devam edilmiş olması, blokenin çözülerek hesaptaki bakiyenin davalı bankaca SGK’ya transfer edildiği 10.11.2006 tarihinden önce, davacının, SGK’ya olan borcunu başkaca kaynaklarını kullanılmak suretiyle ödeme olanağı olup olmadığı gibi olgular ve somut olayın özellikleri nazara alınarak, hesaba bloke konulması ile blokenin kaldırılıp SGK'ya ödemenin yapıldığı 10.11.2006 tarihleri arasındaki süreçte davacının zararının ne olduğu, ne şekilde tazmin edilmesi gerekeceği, zarar kalemi olarak ileri sürülen hususlardan hangisinin veya hangilerinin kabule şayan olduğu hususları üzerinde durulmak ve gerekirse tüm bu hususları da kapsayacak şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 02.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.