Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12716 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5162 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/12/2014 tarih ve 2013/189-2014/341 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi her iki taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin, ...'ye devirden önce ...'nin ... Şubesi'ne 08.11.1999, 13.12.1999 tarihlerinde 7.370,00 TL yatırarak mevduat hesabı açtırdığını, 21.12.1999 tarihinde .... yönetimine BDDK tarafından el konularak bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılarak yönetimin ...'ye devredildiğini, yapılan araştırmada müvekkilinin bankaya yatırmış olduğu mevduatın davalı .... yönetimi tarafından ...'de kurulan dava dışı .... adlı paravan banka hesabına aktarıldığını, bu şekilde toplanan paranın .... yönetimi tarafından grup şirketlere usulsüz kredi vermek suretiyle tüketildiğinin tespit edildiğini ileri sürerek, müvekiline ait 7.370,00 TL'nin 21.11.1999 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... vekili, mahkemenin görevli ve yetkili olmadığını, davacı tarafından daha önce açılan davanın reddedildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, kesin hüküm engeli nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, borç ödemeden aciz vesikasının borçluya karşı hüküm ifade edebileceğini, dosyaya sunulan aciz belgesinin ise müvekkili hakkında hüküm ifade etmediğini, müvekkili ile ...’nin ayrı tüzel kişilikler olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkili bankanın davacının talebi doğrultusunda sadece havale talimatı gerçekleştirdiğini, davacının hesap cüzdanına karşı çıkmadığını, istemin zamanaşımına uğradığını, diğer iddiaların da yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Davalı ... vekili, kurum merkezinin İstanbul'da olması nedeniyle mahkemenin yetkili olmadığını, davanın idari yargıda açılması gerektiğini, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, davacının parasının talebi doğrultusunda havale edildiğini, bu nedenle davalı bankanın sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı ... vekili, davalı bankanın sorumluluğunu bankaların devrolunması nedeniyle ...'nin üstlenmiş olduğunu savunarak, aleyhine açılan davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava Bankacılık Kanununa dayalı olarak ve şubenin bulunduğu yerde açıldığından mahkemenin görevli ve yetkili olduğu, davayla ilgili kesin hüküm bulunmadığı ve zamanaşımı süresinin dolmadığı, ...'in ...'yi temsil yetkisini haiz kurucu ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu ve hakkında kesinleşen yargı kararı ile ... ve bazı .... yöneticilerinin ... aracılığı ile off shore hesabı açtıran kişileri bankayı vasıta kılmak suretiyle dolandırdıkları ve iradelerinin fesata uğratıldığı, haksız ve hukuka aykırı fiillere maruz bırakıldıkları dolayısı ile ...'ye havale edilmek suretiyle ortaya çıkan zarar tutarı 7.370,00 TL'den davalı bankanın sorumlu olduğu, davacıya kusur izafe edilemeyeceği, davalı bankanın güven kurumu olduğu, en hafif kusurundan dahi sorumlu olacağı gözetilerek zararın tamamından sorumlu olduğunun kabulü ile, TTK'nın 321 (Yeni TTK/371. madde) son maddesi gereği anonim şirketlerde temsil ve idareye selahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiilden şirketin sorumlu olacağı, dava konusu somut uyuşmazlıkta külli halefiyet nedeniyle sorumluluğun ING Bank'a geçtiğinin kabulü gerektiğinden davacının davasının kabulü ile 7.370,00 TL'nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi üzerinden hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Kararı, her iki taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK'nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.Somut olayda, kararın gerekçe kısmında tüm davalıların sorumlu olduğu belirtilerek, alacağın davalıların tümünden tahsiline karar verileceği belirtilmiş ise de, gerekçeli kararın hüküm bölümünde “alacak ve fer'ileri ile yargılama giderlerinin” davalıdan tahsiline denilerek hüküm oluşturulmuştur. Bu durumda, gerekçe ile hüküm fıkraları arasında çelişkiye yol açılmış ayrıca hüküm kısmında alacak ve fer'ilerinin, birden çok davalı bulunmasına rağmen "davalıdan tahsiline" şeklinde karar verilerek hangi davalıdan tahsil edileceği hususunda kuşkuya neden olacak şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.2-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer, mümeyyiz taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer, mümeyyiz taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 30/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.