Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12142 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2857 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İZMİR 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 07/10/2013NUMARASI : 2012/581-2013/372Taraflar arasında görülen davada İzmir 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 07/10/2013 tarih ve 2012/581-2013/372 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı-karşı davalı vekili, müvekkilinin davalı şirkete nakliye hizmeti verdiğini, son taşıma esnasında davacıya ait aracın Bulgaristan'da kaza yaptığını, davalının navlun bedellerini ödemek istemediğini, kazada yükün tamamının hasar görmediğini, nakliyenin gerçekleştiğini, takibe konu alacağın sadece taşımaya ilişkin olmadığını, davalı için yaptığı önceki taşıma işinden de alacağı olduğunu, davacı tarafça taşıma konusu malların sigortalandığını, davalının hasar bedeli için talepte bulunduğunu, davalının malında oluşan hasar bedelinin davacı şirkete 3.741 Euro olarak sigorta tarafından ödendiğini, bu tutarın davalının borcundan mahsup edildiğini, kalan kısım için yapılan takibe davalı tarafından itiraz edildiğini iddia ederek itirazın iptali ile davalının %40 dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, karşı davaya vermiş olduğu cevap dilekçesinde ise, davalı karşı davacının kısmi dava açmasının mümkün olmadığını, karşı davanın süresinde açılmadığını, davalı karşı davacının talebini açıklamadığı ve somutlaştırmamış olduğundan HMK 119/g maddesi uyarınca davanın reddinin gerektiğini, davalı tarafından talep edilen zayi olan çiçek bedelinin davalının müvekkil şirkete olan borcundan mahsup edildiğini, bu sebeple davalının müvekkili şirketten böyle bir alacağının bulunmadığını savunarak karşı davanın reddini istemiştir. Davalı-karşı davacı vekili, davacının kusurlu eylemiyle nakliye konusu malların zayi olduğunu, sigorta firmasına hasar tutarı olan 3.741 Euro ve 3.200 Euro navlun bedeli olmak üzere toplam 6.941 Euro'nun ödenmesi için talepte bulunulduğunu, tespit edilen hasar bedelinin sigorta firmasınca davalıya ödendiğini, davacının bu rakamı navlun ücretine mahsup ettiğini, davacının edimini kusurlu olarak yerine getirmemesi nedeniyle davalının tazmini gereken zararın 3.741 Euro olduğunu, vergi ve gümrük masraflarının 10.347 TL olduğunu savunarak asıl davanın reddi ile davacının %20'den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, karşı davanın kabulü ile, davacı tarafın yapılacak hesap incelemesi ve açığa çıkacak zarar tutarının olay tarihi itibariyle işleyecek faizi ile birlikte ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, davacı- karşı davalının davalı-karşı davacıya vermiş olduğu nakliye hizmetleri sebebiyle takip tarihi itibariyle 5.067,57 EURO alacaklı olduğu, davalı karşı davacı çiçeklerin hasar görmesi sebebiyle karşı dava açmış ise de mevcut hasar bedelinin davacı-karşı davalı alacağından mahsup edilmesi sebebiyle davalı-karşı davacı alacağının mevcut olmadığı anlaşıldığından asıl davanın kabulüne karar verilmesi, açılan karşı davanın reddine karar verilmesi gerektiği, ancak kısa hükümde karşı dava yönünden hüküm kurulmamış ise de gerekçeli kararda hükmün kurulduğu, bu hususun temyiz incelenmesinde değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile davalının İzmir 21. İcra Müdürlüğü'nün 2012/6788 E sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin 5.067,57 EURO üzerinden ve icra takip tarihinden tahsil tarihine kadar EURO üzerinden açılan kısa vadeli mevduatlara devlet bankalarının uyguladığı en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle devamına, alacak likit vasıflı olmadığından icra inkar tazminat isteminin reddine, Karşı dava yönünden subut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davalı-karşı davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. HMK’nın 298/2 ile HUMK’nın 382. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, hükmün açık, anlaşılır, şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Hatta, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas 1992/4 sayılı Kararı’nda da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.Somut olaya gelindiğinde, mahkemece 07.10.2013 tarihli oturumda verilen kısa kararda davanın esasına ilişkin olarak davanın kabulüne ilişkin hüküm kurulmuş olmasına ve karşı davayla ilgili olarak ise herhangi bir hüküm kurulmamış olmasına rağmen aynı tarihli gerekçeli kararda "davacı- karşı davalı yönünden davanın kabülüne", "karşı dava yönünden subut bulmayan davanın reddine" karar verilmiştir. Bu şekilde kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişkiye yol açılması doğru olmadığından kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.2-Bozma sebep ve şekline göre de davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı- karşı davacı vekilinin temyiz itiarzının kabulü ile kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, aşağıda yazılı bakiye 726,10 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.