MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada .... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/12/2014 tarih ve 2014/839-2014/421 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin ortağı iken 01/12/2005 tarihli hisse devir sözleşmesi ile şirketteki hissesini davalı Cemal'e devrettiğini, davalılar tarafından devrin kayıtlara işlenip, tescil ve ilanının yapılması gerekirken yapılmadığından müvekkilinin halen şirket ortağı olarak göründüğünü, müvekkilinin şifahi istemlerinin sonuçsuz kalması nedeniyle devir sözleşmesinin şirket kayıtlarına işlenmesi ve ticaret siciline de bildirilmesi için gereken işlemlerin yapılması amacıyla ihtarname gönderdiğini ancak, ihtarnamelerin iade edildiğini, bunun üzerine davalı sicil müdürlüğüne başvurulduğunu, bu başvurunun da sonuçsuz kaldığını ileri sürerek, 01/12/2005 tarihli hisse devrinin tespiti ile ticaret siciline tescil ve ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... vekili, müvekkilinin 6762 s. TTK'nın 34 ve Ticaret Sicil Tüzüğü'nün 28. maddeleri çerçevesinde işlem yaptığını, TTK'nın 520. maddesi uyarınca limited şirketlerde hisse devrinin, devre ortaklar kurulunda onay verilmesi ve bu hususun pay defterine kaydedilmesi ile tamamlandığını, tescili zorunlu hususlar arasında pay devrinin bulunmadığını, devrin tescili için ilgililerin yani şirket yetkililerin hisse devrine onaylarına ilişkin ortaklar kurulu kararının tescili talebinde bulunmaları gerektiğini oysa, böyle bir kararın alınmadığını ve davacının da şirketteki ortaklığının devam ettiğini, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini ve dava açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı ..., kendisinin şirketle bir ilgisinin bulunmadığını, hisse devrinden de haberdar olmadığını, davacıyı da tanımadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı şirket, davaya cevap vermemiştir. Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davalıların davacının hissesini devrettikleri, gerekli işlemleri tesis ettikleri gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı ... vekili temyiz etmiştir. 1- Dava, limited şirket hisse devrinin tespiti ile, ticaret siciline tescil ve ilanı istemlerine ilişkin olup, mahkemece yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 6100 sayılı HMK'nın 294/3 madde ve fıkrasında "Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur." aynı Yasa'nın 297/2 madde ve fıkrasında ise “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü düzenlenmiştir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’un 382 ve devamı maddelerinde gerekse de yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır. Bu itibarla, yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkemece salt “ tüm dosya kapsamında davalıların davacıların hisselerine devrettiklerini, gerekli işlemleri tesis ettikleri anlaşıldığından, davacıların davalarının kabulüne” ifadelerine yer verilerek karar verildiğinden işbu karar, hükümde olması gereken yasal unsurları içermediği gibi, "davacının davasının kabulüne" şeklindeki kararın infaz kabiliyeti de bulunmadığı anlaşıldığından kararın re'sen bozulması gerekmiştir.2- Bozma sebep ve şekline göre, mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın re'sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.