MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 22/05/2014 tarih ve 2012/447-2014/351 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin hisse devir ve kabul sözleşmesi ile davalı şirkete 18/07/2000 tarihinde hisse bedeli 500 DEM olmak üzere 80 adet hisse karşılığı 40.000 DEM ödediğini, müvekkilinin davalı tarafça, kar payı alacağı, ana paranın güvence altında olduğu, zarara katılmayacağı ve ana parasını istediği an geri alabileceği şeklindeki telkin ve yönlendirmelerle ikna edildiğini, müvekkili ile birçok kişinin davalı tarafça kandırıldığını, müvekkilinin davalı şirketteki ortaklığının geçerli bir şekilde kurulmadığını zira, davalı tarafça müvekkiline şimdiye kadar hiç kar payı verilmediği gibi, şirkete geçerli bir şekilde ortak olduğuna dair yazılı bir belge de verilmediğini, şirket kayıtlarında da müvekkilinin ortaklığına dair TTK hükümlerine uygun hiçbir belge bulunmadığını, müvekkilinin davalı şirkete geçerli bir şekilde ortak olmaması nedeniyle yatırılan paranın iadesi gerektiğini, ...'nın Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet ve izinsiz halka arz suçundan mahkumiyetine karar verildiğini, müvekkilinden alınan paranın hangi hukuki nedene dayalı olarak alındığının belirsiz olduğunu ve davalıdan istenilmesine rağmen iade edilmediğini ileri sürerek, müvekkili ile davalı arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ile müvekkilinin davalıdan olan 40.000 DEM alacağından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL'sinin 18/07/2000 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, zamanaşımı def'inde bulunmuş, davacının müvekkili şirketin ortaklar pay defterinde kayıtlı ortağı olup, 80 adet hisseye sahip olduğunu, müvekkilinin çok ortaklı, halka açık bir anonim şirket olduğunu, sadece davacıya değil hiç kimseye parasını geri alabileceği ve çok kar edeceği taahhüdünde bulunmadığını, TTK'nın 405/2 maddesi uyarınca ortakların sermaye olarak verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, müvekkilinin tasfiye halinde de olmadığını, TTK'nın 329. maddesi uyarınca şirketin kendi hissesini temellük sonucunu doğuracak işlemler yapamayacağını, TTK'nın 416 ve 417. maddelerine göre anonim şirket ortaklığının pay defterine kayıtla hüküm ifade ettiğini ve pay defterine kayıtlı olan kişinin ortak sıfatına haiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı şirkette ortaklık sıfatını kazandığı ve şirket ortağı olduğu, davacının şirkete ortaklığını 18/07/2000 tarihinde hisse devri almak yoluyla kazandığı ve bu tarihte yürürlükte olan 6762 s. TTK'nın 405/2 maddesinde "pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına mütaallik hakları mahfuzdur" hükmünün düzenlendiği, yasanın sermaye şirketlerinde sermaye olarak şirkete verilenin istenemeyeceğini hüküm altına aldığı, davalı şirketin tasfiye halinde bulunmadığı ayrıca, 6102 sayılı TTK'nın 480/3 maddesinde de aynı nitelikte bir düzenlemenin olduğu, davacının davalı şirkette geçerli bir ortaklığı olup, payını şirketten talep edemeyeceği, davacının davalı şirkette usulünce hissedar yapılmadığı ve ortaklığının geçerli olmadığı düşünülse bile, eylem haksız fiil niteliğinde olup, haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabileceği ancak, davacı hisse devir ve kabul sözleşmesine göre davalı şirkete 18/07/2000 tarihinde hissedar olduğundan haksız fiil tarihinin de bu tarih olacağı ve davalı tarafça da süresinde zamanaşımı def'inde bulunulduğu, davalı hakkında dolandırıcılık ya da başka bir haksız fiil sorumluluğundan dolayı yapılmış herhangi bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının da olmadığı gerekçesiyle, sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalı tarafından tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir.Davacı taraf, davalının yüksek faiz verileceği ve her istenildiği an geri ödeneceği garantisiyle kendisinden para alındığını, mevzuata uygun bir biçimde davalı şirkete ortak olunmadığını, geçerli bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığını ileri sürdüğüne göre, evvelemirde davacının davalı şirkete gerçekten ortak olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Mahkemece, bu hususun tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilerek bilirkişilere davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarını inceleme yetkisi verilmiş ise de, bilirkişi kurulu raporlarında, davalı şirkete ait pay defterleri, mali tabloları ve genel kurul tutanaklarının incelemeye sunulduğunu beyanla, davacının ortaklar pay defterinde kaydı bulunduğundan bahisle pay senedi devralmak suretiyle ortak olduğunu bildirmişlerdir. Oysa, davalı şirketin resmi kayıtlardan ayrı olarak ikincil kayıtlar tuttuğunun belirtildiği SPK raporlarının mevcut olduğu Dairemizden geçen emsal dosyalardan bilinmekte olup, bilirkişi incelemesine sunulan pay defterindeki kayıtların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı belli değildir. Davacının dayandığı Hisse Senedi Devir ve Kabul Sözleşmesine göre davacının söz konusu hisseleri ....'den devraldığı, bilirkişi kurulunca da, davacıya payını devedenin Yimpaş grup şirketleri olup, grup şirketlerinin davalı şirketin paydaşı olduğu, pay dağılım çizelgeleri, hazirun cetvelleri ve ticari defterlerin bunu doğruladığı değerlendirmesine yer verildiği anlaşılmıştır. Dairemizden geçen emsal dosyalardan anlaşılacağı üzere, davalı şirket hakkında düzenlenen SPK raporlarında, hisse senetlerinin izinsiz halka arz edildiği, sermaye artırım kararı verilmesine ilişkin genel kurul toplantısından önce halka arz işlemine başlandığı, ... tarafından yasal kayıtlara aktarılması zorunlu hususların yerine getirilmediği, muhasebe kayıtlarında gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu, kâr ve zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, hisse devir sözleşmelerinde bazı kişilerin ortaklık pay defterinde gözükmediği, kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda içinde davalı şirket yöneticisinin de bulunduğu sanıklar hakkında ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2006/253 Esas sayılı davasında ihraç edilecek hisse senetlerinin SPK'ya kaydettirilmesi aşaması tamamlanmadan halka arz işlemine başlandığı, pay bedellerinin usulsüz tahsil edildiği belirlenerek mahkumiyet kararı verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 13/06/2007 tarihli ilamı ile onanmış, Yozgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2006/121 Esassayılı dosyasında SPK'dan izin alınmadan hisse senetleriyle ilgili aracılık faaliyetinde bulunulduğu iddiasıyla dava açılmış, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin ilamı ile zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmış, yine usulüne uygun olarak defterlerin tutulmaması nedeniyle davalı şirket yöneticisi hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arandığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır. (Bkz. Prof Dr. Ahmet Kılıçoğlu Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50) Mülga 818 sayılı BK'nın 28. maddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.Somut olayda, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, öncelikle davacının sahih bir şekilde davalı şirkete ortak olup olmadığının belirlenmesi gerektiğinden mahkemece bilirkişi kuruluna davalının tüm ticari defter ve kayıtları ve ayrıca hisse devir tarihinden dava tarihine kadar davalı şirketin yapmış olduğu genel kurullara ait tutanaklar ve hazirun cetvelleri incelettirilmek suretiyle davacıya verilen hisse senedinin bir değerinin bulunup bulunmadığı, bu hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği, davacıya hisse devredenin devir tarihi itibariyle davalı şirkette ortak olup olmadığı, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususları açıklığa kavuşturulmalı ve bu inceleme sonucunda davacının ortaklığının sahih olmadığı, pay defterindeki kaydın diğer kayıtlarla örtüşmediği anlaşıldığı taktirde bu aşamadan sonra davacının zararından davalının haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken de yukarıda bahsi geçen SPK, TBMM ve MASAK raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.