MAHKEMESİ : İSTANBUL 36. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 28/03/2013NUMARASI : 2011/321-2013/55Taraflar arasında görülen davada İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 28.03.2013 tarih ve 2011/321-2013/55 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalının "emniyeti suistimal sigorta poliçesi" ile müvekkili şirketi sigortaladığını, müvekkilinin mali işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı Bülent Tolun ile muhasebe birimi çalışanı O. L. G.'in 30.07.2008 ila 02.10.2010 tarihleri arasında birlikte hareket ettikleri kişilerin yardımıyla müvekkiline ait kaynakları internet bankacılığı yöntemiyle kendilerinin ve başkalarının hesabına para aktarmak suretiyle 6.213.050,00 TL zarara sebebiyet verdiklerini, anılan zararın poliçe kapsamında bulunduğunu ileri sürerek şimdilik 60.000,00 TL'nin ihbar tarihi olan 30.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi oranında temerrüt faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Dava konusu alacak, T.. T.. tarafından temlik alınmıştır.Davalı vekili, fail B. T.'un 29.02.2008 tarihinde şirket yönetim kurulu başkan vekilinin onayı ile muhasebe müdürü olarak davalı şirkette göreve başladığını 10.03.2008 tarihinde genel müdür yardımcılığına terfi ettiğini, şirket içi zimmet operasyonlarının bu tarihten sonra yapıldığını, denetim raporuna göre 2008 yılında 940.000,00 TL zimmetin oluştuğunun ileri sürüldüğünü, profesyonel turizm hizmeti veren ve T.. T..'nin gözetimindeki bir şirketçe bu denli bütçe açığının ilk yılında tespit edilememesinin ticaretin ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu bütçe açıkları ortaya çıkınca davacının poliçeleri akdettiğini, sözleşme öncesi ihbar yükümüne aykırı davranıldığını, bu kapsamda mahkeme aracılığıyla cayma haklarını kullandıklarını, davacının kast derecesinde ağır kusurunun bulunduğunu, ihbarın süresinde yapılmadığını, denetim raporunun müvekkiline tebliğ edilmediğini, failler hakkındaki ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, yasal faiz istenebileceğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında sigorta ilişkisinin bulunduğunun ve şirket çalışanlarının emniyeti suistimalleri sonucu şirketin zarara uğradığının sabit olduğu, dava konusu suistimalin boyutunun büyüklüğü ve kapsadığı süre gözetildiğinde, hasar talebinde failler ile kamu davası bilgilerine yer verilmek suretiyle ancak davalının kapsamlı bilgi ve belgeye ulaşmasının mümkün olması karşısında talebin davalı tarafından red tarihinin temerrüt tarihi olarak esas alındığı, davacının müterafik kusuru olduğu savunması açısından basiretli bir tacir gibi hareket etmesi beklenen davalı sigortacının da poliçelerin tür ve niteliği dikkate alındığında teminat kapsamı bakımından aynı özeni göstermesinin ve muhasebe alanında çalışanlar hakkında gerekli araştırmayı yapmasının beklendiği, bu itibarla müterafik kusur savunmasının dikkate alınmadığı, eylemin kayıt ve belgelerle açıkça ortaya konulmasından zarar miktarı da gözetilerek ceza yargılamasının sonucunun beklenilmesine gerek görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 54.000,00 TL'nin 13.04.2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemine reddine karar verilmiştir.Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.1-Dosya içeriğinden davacı şirket çalışanları olan, ayrıca emniyeti suistimal eylemleri nedeniyle oluşan zararlar dava konusu poliçe ile teminat altına alınan B. T. ve O. L. G. ile birlikte bir kısım sanıklar hakkında İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2010/382 Esas sayılı dosyasıyla sanıkların davacı şirkete ait paraları el ve işbirliği içinde bulunduğu şahıslara aktardıkları ve zimmetlerine geçirdikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53'üncü maddesi hükümleri nazara alınarak ceza dosyasının neticesi beklenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair, davacı vekilinin ise tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin sair, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 06.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.