Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10946 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 5057 - Esas Yıl 2014
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/09/2013NUMARASI : 2012/287-2013/497Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24/09/2013 tarih ve 2012/287-2013/497 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili; davalıların dava dışı G. Petrol Akaryakıt ve Otomotiv San ve Tic A.Ş. hisselerini devretmeden önce davacı ile birlikte şirket ortağı olduklarını, bu dönemde EPDK tarafından şirket aleyhine 57.156.00 TL idari para cezası verildiğini, verilen ceza nedeniyle açılan davanın reddedilip kesinleşmesi sonrasında ödenmesi zorunlu hale gelen idari para cezasının müvekkilince 57.144.00 TL olarak ödendiğini ileri sürerek yapılan ödemeye karşılık davalıların hisselerine tekabül eden 28.572.00 TL'nin davalılardan şirket hisseleri oranında tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili; müvekkillerine ait hisselerinin davacı tarafından satın alınması nedeniyle müvekkillerinin şirket ortağının sona erdiğini, hisse devri öncesinde verilen idari para cezasının davacı tarafından bilindiğini, davacının hisse devriyle birlikte verilen cezaya ilişkin borcu da devraldığını, savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacı ve davalıların hisse devri öncesinde dava dışı G. Petrol Akaryakıt ve Otomotiv San ve Tic. A.Ş.'nin ortağı oldukları, davalıların şirketin ½ hissesine sahip bulundukları bu dönemde EPDK tarafından şirkete 57.156.00 TL idari para cezası verildiği, kesinleşen para cezasının davacı tarafından 25.03.2011 tarihinde ödendiği, ödenen miktardan davalıların hisseleri oranında sorumlu oldukları gerekçesiyle 28.571.00 TL'nin 26.04.2013 tarihli bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde hisseleri oranında davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.Dosya içerisindeki belgelerden davalıların 24.06.2005 tarihinde dava dışı şirkette pay sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Davalılardan C.. D.. ve davacı, aynı tarihli genel kurul toplantısında üç yıllığına yönetim kurulu üyeliğine seçilmiş, diğer davalı ise ortaklık sıfatı dışında bir faaliyette bulunmamış, her iki davalı da bilahare 06.07.2007 tarihinde hisselerini devrederek dava dışı şirketten ayrılmıştır.Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK hükümleri uyarınca anonim şirketlerde ortaklar, şirket borçlarından dolayı doğrudan sorumlu olmazlar. Ortaklar şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarıyla sınırlı olmak üzere sorumludurlar. Bir ortak şirkete karşı asli borcu olan sermaye taahhüdünü ifa etmiş ise sınırlı sorumluluğu da sona ermiş olur. İdari para cezasına sebep olan faaliyetlerin sürdürüldüğü dönemde sadece şirket ortağı olan davalı N.. D..'un sermaye koyma borcu dışında bir borcunun bulunmadığı ve bu borcunu da yerine getirdiği gözetildiğinde şirkete tahakkuk ettirilen idari para cezasından sorumlu tutulması olanaksızdır.Diğer davalı C.. D.. ise idari para cezasına sebep olan faaliyetlerin yürütüldüğü dönemde bir müddet yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Mülga 6762 sayılı TTK hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yönetim ve denetim kurulu üyeleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Bu sorumluluk, kusur ilkesine dayanmaktadır. Başka bir anlatımla, kusur yoksa yönetim ve denetim kurulunun da bir sorumluluğu söz konusu değildir. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticiler veya denetçiler kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Dava hakkının kullanılması, ortaklığın dava açma hakkında olduğu gibi, genel kurul kararına bağlı değildir. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, ortak TTK'nın 309 ve 340 ncı maddeleri uyarınca dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Doğrudan zarar görüldüğünün iddia edilmesi halinde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur ve TTK'nın 336/5 nci maddesine göre ortaklar talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isterler.Mahkemece davacıdan dava sebebi açıklattırılmadığı gibi dosya içerisinde bulunan ödeme dekontundan da cezaya ilişkin ödemenin şirket hesabından mı yoksa davalıyla aynı dönemde yönetim kurulu üyesi olan davacı tarafından mı yapıldığı anlaşılamamaktadır. Bununla birlikte; ödemenin şirket hesabından yapıldığının, davacının dolaylı zarar gören pay sahibi sıfatıyla TTK'nın 340. maddesi yollamasıyla 309. maddesi uyarınca talepte bulunduğunun kabulü halinde, böyle bir davada hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açabileceği, somut olayda davacının kendi adına tazminata hükmedilmesini istediği dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gereklidir. Ödemenin cezaya ilişkin faaliyetin yapıldığı dönemde aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan davacı tarafından yapıldığı ve diğer bir yönetim kurulu üyesi olan davalı Cafar'e rücu edildiğinin kabulü halinde ise VUK hükümlerinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. VUK'nun 10. maddesi uyarınca anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketin vergi ve buna bağlı borçları yönünden sorumluluğu fer'i niteliktedir.Yani borcun asıl yükümlüsü olan şirkete başvurulmadan ve başvurunun sonuçsuz kaldığı anlaşılmadan yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna gidilemez. Dosya kapsamında dava dışı şirketten borcun tahsil edilemediğine ilişkin belge bulunmamaktadır. Bu durum karşısında mahkemece her iki davalı yönünden açılan davaların reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulü isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 09.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.