MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 21/04/2011 tarih ve 2009/336-2011/207 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin 1994 yılında ... isimli şirketi kurduğunu ve ... ibaresini “... ”, “... ”, “...” ve “...” gibi değişik şekillerde tescil ettirdiğini, davalının müvekkilinin markası ile ayırt edilemeyecek ölçüde benzeri olan “ ... ” markasını kendi adına ve müvekkilinin markası ile aynı sınıf emtilar için tescil ettirdiğini, davalı markasında bulunan “...” ibaresinin, peynir ve peynir ürünleri için kullanılan bir cins adı ve ... ilinin bir ilçesi olduğundan 556 sayılı KHK'nın 7/1-c maddesine aykırı bir marka olduğunu, davalının tescil ettirdiği markada “...” ibaresini öne çıkararak müvekkilinin tüketici kitlesinden haksız olarak yararlandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirket adına TPE nezdinde 2006/10856 tescil numarası ile kayıtlı, " ... ..." markasının sicilden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinini, davalının marka haklarına ve haksız rekabet hükümlerine aykırılık teşkil eden hareketlerinin men'i ile ref'ini, 5.000.00 TL maddi ve 30.000.00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin ... yöresine has peynir üretimini " ... ..." markası ile tescil ettirip, piyasaya bu şekilde sunduklarını, markanın davacıya ait marka ile karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı vekilince "..." markasının kullanım şeklini gösterir belgelerin ibraz edilmediği, davalı markasında bulunan ve coğrafi kaynak belirten "..." ibaresinin markanın tali unsuru olduğu, markalar aynı malları kapsamakla birlikte davalı markasının esaslı unsuru olan "" ibaresi nedeni ile, markalar arasında aynılık veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olmadığı, davacının " ..." markası kapsamındaki ürünleri "...+ şekil” markası ile ticaret alanına sunduğundan, markaların fiilen halk tarafından karşılaştırılma ve ilişkilendirme ihtimalinin bulunmadığı, davalı markası tescilli marka olup, TTK hükümlerine göre de kullanılmasının haksız rekabet teşkil etmediği, davacının davalı tarafından ihlal edilen mali ve manevi haklarının da bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve 556 sayılı KHK'nin 42. maddesindeki hükümsüzlük koşullarının oluşmadığının anlaşılmasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.2- Ancak, davacı vekili dilekçesinde, davalının tescilli 2006/10856 sayılı " ... + şekil" ibareli markasını tescil olunduğu şekilden farklı bir biçimde; markanın "..." ibaresini küçük ancak "..." ibaresini ise ön plana çıkararak, büyük şekilde yazılmak suretiyle müvekkilinin tescilli " + ..." ibareli markası ile iltibas oluşturacak biçimde kullandığını ileri sürerek bu kullanım şeklinin müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespitini, önlenmesini ve tazminata hükmedilmesini istemiştir. Bir markanın ayırt edici unsurları değiştirilmeksizin farklı şekillerdeki kullanımı, 556 sayılı KHK'nin 14. maddesine uygun bir kullanım sayılır. Ne var ki, bu tür farklı bir kullanımın başkasının tescilli markasına tecavüz oluşturacak şekile dönüşmemesi zorunludur. Aksi takdirde sözkonusu kullanım şekli, 556 sayılı KHK'nin 61. maddesi uyarınca marka hakkına tecavüz oluşturur. Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişiler, davacının tescilli 2004/1687 sayılı "... + ..." markasını fiilen kullanmadığı, onun yerine piyasada "... + şekil" markasını kullandığından bahisle, açıklanan durumun marka hakkına tecavüz oluşturmadığını mütalaa etmiş iseler de, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca, tescilli bir marka hükümsüz kılınmadığı sürece korunmakta olup, tescilli markaya iltibas tehlikesi oluşturacak kullanımlar aynı KHK'nin 61 vd. maddeleri uyarınca marka hakkına tecavüz eylemini oluşturur. Bu bakımdan, mahkemece, davalının tescilli " ... + şekil" markasında yer alan "..." ibaresini markanın baskın ve dikkat çekici unsuru olarak şekildeki kullanım şeklinin, davacının tescilli "... + ..." markası ile iltibas tehlikesi yaratıp yaratmayacağının yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde tartışılması gerekirken, marka hakkına tecavüze yönelik talebin de reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.3- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentde açıklanan nedenle davacı vekilinin diğer bendlerin dışında kalan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, (2) numaralı bentde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentde açıklanan nedenle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18/01/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.