MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 26/09/2012NUMARASI : 2001/493-2012/409Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 26/09/2012 tarih ve 2001/493-2012/409 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03.06.2014 günü hazır bulunan davacı asil İ.. E.., davacı vekili Av. S.. B.. ve davalı şirket vekili Av. S.. Ş.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalı şirkete ait ................... plakalı yolcu otobüsünün İstanbul'dan Ankara'ya giderden uğradığı kaza sonucu müvekkilinin hayati tehlike oluşturacak şekilde yaralandığını, davalının olayda tam kusurlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000.000 TL maddi ve 15.000.000 TL manevi tazminatın davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 208.024,43 TL olarak artırmıştır.Davalı vekili, 04.07.2000 tarihinde gerçekleşen trafik kazasında müvekkiline ait aracın kusurunun bulunmadığını, davacının bütün hastane ve tedavi masraflarının, sigorta şirketince karşılandığını, manevi tazminat talebinin de fahiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre davacı tarafın talep edebileceği tazminat miktarının, 12.03.2012 tarihli bilirkişi raporuyla belirlendiği üzere 208.024,43 TL olduğu, davacı tarafça bu miktar üzerinden davanın ıslah edildiği, ancak davalı tarafından ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı definde bulunulduğu, ıslah edilen miktar yönünden iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, kısa kararda her ne kadar davanın kısmen kabulü ile 10.000 TL maluliyet yazılmış ise de maddi hata yapılarak bu miktarın yazıldığı, maddi hatanın her zaman düzeltilmesi mümkün olduğundan bu hususun 30.000 TL maluliyet tazminatı olarak düzeltildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 30.000 TL maluliyet, 15.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacı tarafın fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiştir.Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK'nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.Somut olayda, mahkemenin kısa kararının 1. fıkrasında 10.000 TL maluliyet tazminatının faiziyle davalıdan tahsiline karar verildiği halde, gerekçeli kararda 30.000 TL maluliyet tazminatının faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Mahkemece kısa kararda sehven maddi hata olarak yapılan yanlışlığın gerekçeli kararda düzeltildiği belirtilmiş ise de anılan hususun maddi hata kabul edilerek düzeltilmesi mümkün değildir. Bu durum karşısında, gerekçeli kararın, kısa karara uygun yazılmaması doğru olmamış, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.2-Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 05.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.