Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10454 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 8151 - Esas Yıl 2006





Taraflar arasında görülen davada (Gaziantep Aslîye Ticaret Mah-kemesi)'nce verilen 12.04.2006 tarih ve 2005/42-2006/109 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkili şirketin acentesi olan davalı şirket ile acentenin borçları için müvekkili lehine 1. derecede ipotek veren konumundaki diğer davalının, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlattığı takibe itirazlarının haksız olduğunu, İntikal ettirilmeyen poliçe primlerinin ihtarnameye rağmen ödenmediğini ileri sürerek, İtirazın iptalini ve %40 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir. 1- Dava, acentelik sözleşmesine dayalı prim alacağının tahsili amacıyla ÜK'nın 148. ve 149/b maddeleri uyarınca yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takibe yönelik itirazın iptali İstemine ilişkindir. Davalılardan Bülent, borçtan şahsen sorumlu olmayıp, muaccel hale gelmiş bir alacak için değil, acente borçlarının teminatı olarak ipotek verdiğinden, davacı alacaklının icrada çıkardığı ödeme emrinin kendisine karşı geçerli olabilmesi için, borçlu ile beraber kendisine de, icra takibinden önce ödeme isteminin tebliği zorunlu bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl borçlu ile beraber borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotekli taşınmaz malikine ihbar yapılmadıkça, ipotek borçlusu bakımından borç muaccel hale gelemez. Muaccel haie gelmemiş bir borç için de icra takibi yapılamayacaktır. Bu husus, takip koşuludur. Zira, İİK'nın 149/b madde hükmünde de alacağın muaccel olması aranmıştır. Asıl borçlu şirkete Türk Medeni Kanunu'nun 887. madde hükmünce, bir muacceliyet ihbarı keşidesine İlişkin ihtarname tebliğ edilmiş İse de, borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotek borçlusu diğer davalıya yönelik ihtarname keşide edilmemiştir. Ne var ki, somut olayda, akit tablosunda, mevcut açık hesap, cari hesap, kambiyo senetleri ve sair belgelere müstenit borçlarından herhangi birisinin vadesinde ödenmemesi, borçlunun acze veya iflas haline düşmesi durumunda, herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın tüm borçlarının muaccel hale geleceğini, davalılardan Bülent de, davacıya karşı taahhüt etmiş olup, bu hüküm ile anılan takip koşulunu tarafların aralarında uygulamayacaklarını kararlaştırmış olduklarının kabulü gerekir. Bu açıklamalara ve dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-İpotek akit tablosu içeriğine göre, takibe konu ipotek, üst sınır (azamî meblağ) İpoteği olarak tesis edilmiş olup, bu tür ipotek ileride vücut bulacak veya vücut bulması muhtemel olan bir alacağın teminatı olarak tesis edildiği için, bu belirsizliğin ileride getireceği sorunları önlemek amacıyla, taşınmazın bu belirsiz borca azami ne miktar için teminat teşkil edeceği, ipotek akit tablosunda geçecek bir limitle belirlenir. Bu nedenle, ileride vücut bulacak ana borç ile buna eklenecek faiz, icra takip giderleri ile yanlarca kararlaştırılan diğer fer'ileri yani ipotekle teminat altına alınan toplam borç miktarının bu tür ipotekte tarafların ipotek tesis edilirken rızaları ile tespit edilen bu limiti aşması mümkün değildir. Bu husus, azami meblağ ipoteğini adi ipotekten ayıran en önemli ölçüt olmaktadır. Buna göre, somut olaya dönüldüğünde, ipotek akit tablosundaki açıklamalardan ve belirlenen miktardan dolayı davaya konu ipoteğin bir üst sınır ipoteği (maksimal ipotek) olarak tesis edildiği açıkça anlaşılmakta olup, ipotek limitinin 50.000.000.000 TL olduğu, bu tutan aşacak şekilde takip tarihinden itibaren işleyecek faizin tahsili talebinin kanuna uygun olmayıp, ipotek borçlusunun sorumluluğunun ipotek limiti İle sınırlı olduğu gözetilmeden, takip tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmek suretiyle ipotek limitini aşacak şekilde her iki davalı yönünden yazılı hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle, her iki davalı yararına bozulması gerekmiştir. Diğer yandan, hükme esas bilirkişi raporuna karşı, davalılar vekili, yaptığı itirazda, gerek acente olan davalının, gerekse davacı sigortacının, poliçelerden bazılarını iptal ettiğini, bunun alacak miktarını etkileyeceğini, bu yönün raporda tartışılmadığını bildirmiş olup, bu itiraz üzerinde mahkemece durulmaması doğru bulunmamıştır. 3-Dava kısmen reddedildiği halde, davalılar yararına vekalet ücreti hükmedilmemesi de doğru bulunmamış, hükmün bu yönden de her iki davalı yararına bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının kabulü İle hükmün davalılar yararına ayrı ayrı (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin haranın İsteği halinde temyiz edene iadesine, 09.07.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.