Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9195 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 27667 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi Davacı, 01.09.1987 - 06.08.2011 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemiş, yapılan yargılama sonucu Mahkemece, davacının imzasını taşıyan işe giriş bildirgelerine göre 20.09.1991 - 06.08.2011 tarihleri arası kesintili çalıştığı, 10.09.2002 - 06.08.2011 tarihinden önceki süreler yönünden hak düşürücü süreye uğradığı, ücret ödeme bordroları ve işe giriş bildirgeleri imzalı olduğu, bildirimlerin kurum kayıtları ile uyumlu olduğu çalışmaların kesintisiz olduğuna ilişkin yazılı belge sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlık, çalışmanın kesintili olup olmadığı ve davacının hizmet tespitine yönelik talebinin bir kısmının hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır. Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın 79/10. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı ) Dosya kapsamından, davalı (3271) sicil nolu işyerinden 20.09.1991 tarihinde ilk defa işe girişi bildirilmiş, davalı işyerinden 20.9.1991, 04.10.1992, 11.03.1996, 20.10.1997, 12.90.2000, 04.10.2001, 10.09.2002 tarihlerinde işe giriş bildirgesi verildiği, bildirgelerin imzalı olduğu, 20.9.1991 - 31.12.1991 döneminde 20 gün, 10.03.1992 - 05.05.1992 döneminde 11 gün, 04.10.1992 - 31.03.1994 döneminde 52 gün, 11.03.1996 - 30.04.1997 döneminde 96 gün, 20.10.1997 - 16.04.2000 döneminde 314 gün, 12.09.2000 - 28.02.2001 dönemde 168 gün, 04.10.2001 - 10.06.2002 döneminde 247 gün, 10.09.2002 - 06.08.2011 tarihleri arası dönem olan 2002 tarihinde 60 gün , 2003 yılında 180 gün, 2004 yılında 180 gün, 2005 yılında 180 gün, 2006 yılında 225 gün, 2007 yılında 358 gün, 2008 yılında 355 gün, 2009 yılında 328 gün, 2010 yılında 360 gün, 2011 yılında 216 gün bildirimli çalışması görünmektedir. Dosyadaki bilgi belge ve tanıkların beyanından, işyerinin şekerleme-lokum imalathanesi olduğu , davacının lokum pişirme işi yaptığı, ücret bordroların bir kısmının imzalı olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda; Mahkemece, sürekli çalışıldığı iddiası karşısında, işe giriş bildirgesindeki imzalara itiraz olmadığı, kesintili çalışıldığı, 10.09.2002 tarihi öncesi hak düşürücü süreye uğradığı, 10.09.2002 - 06.08.2011 dönemi yönünden ücret bordroları imzalı olduğu ve işyeri kayıtlarının kurum kayıtları ile uyumlu olduğu gerekçesiyle verilen karar yerinde değildir. Davacının 01.09.1987 - 06.08.2011 tarihleri arasındaki blok çalışma iddiası ve Dairemizce de uygun görülen çalışma süresinin sonu dikkate alındığında hak düşürücü sürenin geçmediği, öncelikle işe giriş bildirgelerindeki ve ücret bordrolarındaki imzaların davacıya ait olup olmadığı sorulmalı, itiraza ugrayan belgeler üzerinde bilirkişi marifetiyle imza incelemesi yapılmalı, çalışmanın mevsimlik çalışma olup olmadığı araştırılmalı, çalışma sürelerinin mevsimlik çalışma olarak nitelenmesi ve mevsimlik çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir. Açıklamalar ışığı altında, Mahkemece yapılacak iş; işverene ilişkin vergi kayıt, faaliyet ve tescil durumu ilgili vergi dairesinden, belediyeden ve ticaret sicili memurluğundan araştırılmalı, davacıyla ilgili varsa eksik olan tüm belge ve kayıtlar işverenden istenilmeli, anılan bordrolarda, belgelerde bildirimleri yapılan sigortalıların hizmet cetvelleri getirtilerek resen bilgi ve görgüsüne başvurulmalı, çalışmanın tam gün üzerinden gerçekleşip gerçekleşmediği, kesintili olup olmadığı ortaya konulmalı, önceden dinlenen tanıklarla mahkemece resen dinlenecek bordro tanıklarının anlatımları arasındaki çelişkiler giderilmeli, davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği haller ile eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyeceği dikkate alınarak, çalışma kesintili gerçekleşmiş ise hak düşürücü süre yönünden irdeleme yapılarak toplanan tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek hâlinde davacıya iadesine, 11.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.