Mahkemesi : Asliye Hukuk (İş) MahkemesiDava, prime esas kazançlarının tespiti ile yaşlılık aylıkarının yeniden hesaplanması istemine ilişkindir. Mahkemece, iddianın ıspatlanamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Eldeki davada, 01.03.2005-30.11.2009 tarihleri arasında davalı belediye nezdinde aslen daha fazla ücret almasına rağmen, sigorta primlerinin daha az ücret üzerinden gösterilmesi ile, yaşlılık aylığının daha az ücret üzerinden bağlandığını, buna göre bu dönemdeki ücretlerinin yeniden tespiti ile yaşlılık aylıklarının yeniden hesaplanması ve kazanç kaybının giderilmesi için açıldığı anlaşılan bu davada, mahkemece davacının iddiasının ispatlanamaması nedeniyle verilen red kararının eksik araştırmaya ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 77. maddesinin 1. fıkrasında, sigortalılarla işverenlerin bir ay içinde ödeyecekleri primlerin hesabında :a)Sigortalıların o ay için hakettikleri ücretlerin,b)Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan sigortalılara o ay içinde ödenenlerin, c-)İdare veya kaza mercilerince verilen karar gereğince (a) ve (b) fıkralarında yazılı kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, brüt toplamının esas alınacağı öngörülmüş, 2. fıkrasında, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının belirlenmesinde dikkate alınmayacak ödeme ve yardımlar sıralanarak 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 80/1. maddesinde de benzer düzenleme yapılmıştır.Buna göre, söz konusu maddelerde sayılan istisnalara girmemesi koşuluyla hizmet akdi karşılığı elde edilen gelirlerden sigorta primi kesilmesi asıldır. İdare veya yargı makamları tarafından belirlenen ücretlerin prim hesabına esas alınabilmesi için bu tür kazançlara hak kazanmak yeterli olmamakta, işçilik alacaklarına ilişkin taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkta mahkemece verilen karar sonrasında işçiye (sigortalıya) ödeme yapılmış olması aranmakta, bu durumda, yargı kararı ile hak kazanılan ücret niteliğindeki kazançların primlerinin sigortalı payının infaz sırasında sigortalıya yapılan ödemeden düşülmesi işverenin Kuruma karşı prim yükümlülüğünü kaldırmadığı da dikkate alınmak suretiyle, ödemenin yapıldığı ayın prime esas kazanç matrahına dâhil edilmesi, hizmet akdi daha önceki bir tarihte sona erdiği takdirde ise yapılan ödemelerin çalışmanın geçtiği son ayın prime esas kazancında gözetilmesi gerekmektedir.Diğer taraftan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun; 288. maddesinde, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belir bir tutarı geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gerektiği, bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri, ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple belir bir tutardan aşağı düşse bile senetsiz kanıtlanamayacağı bildirilmiş, 289. maddesinde, 288. madde uyarınca senetle kanıtlanması gereken konularda yukarıdaki hükümler hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati durumunda tanık dinlenebileceği, 292. maddesinde de, senetle kanıtlanması zorunlu konularda yazılı bir delil başlangıcı varsa tanık dinlenebileceği açıklanarak delil başlangıcının, dava konusunun tamamen kanıtlanmasına yeterli olmamakla birlikte, bunun var olduğunu gösteren ve aleyhine sunulmuş olan tarafça verilen kağıt ve belgeler olduğu belirtilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200. ve 202. maddelerinde de bu düzenlemeler korunmuştur.Kuruma ödenmesi gereken sigorta primlerinin hesabında gerçek ücretin/kazancın esas alınması gerekmekte olup hizmet tespiti davalarının kamusal niteliği gereği, çalışma olgusu her türlü kanıtla ispatlanabilmesine karşın ücret konusunda aynı genişlikte ispat serbestliği söz konusu değildir ve değinilen maddelerde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret tutarı maddede belirtilen sınırları aştığı takdirde, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe sahip olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, sigortalının imzasını içeren aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle kanıtlanması olanaklıdır. Yazılı delille ispat sınırının altında kalan miktar için tanık dinlenebileceği gibi, tespiti istenen miktar sınırı aşsa dahi varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinlenmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2010 gün ve 2010/10-480 Esas - 2010/523 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-481 Esas - 2010/524 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-482 Esas - 2010/525 Karar, 19.10.2011 gün ve 2011/10-608 Esas - 2011/649 Karar, 19.06.2013 gün ve 2012/10-1617 Esas - 2013/850 Karar sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.Eldeki davada, davacının iddiasına konu dönem içerisinde Belediye Mali Hizmetler Müdürlüğünden gelen bordroların içeriğinden davacıya verilen brüt ücret ile sigorta priminin farklı olduğu, örneğin 2007 yılı 11. ayda davacıya 2024,49TL brüt, 1360,14 TL net ücret ödenmesine rağmen, aynı ayda kuruma 989,00 TL üzerinden bildirimlerin yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.Buna göre mahkemece davalı belediyeden gelen ve yazılı delil niteliği taşıyan ücret bordrolarındaki farklılığın kaynağı araştırılmalı, bu çerçevede yapılan toplu iş sözleşmeleri de getirtilerek sözleşme çerçevesinde ödemelerin olup olmadığı.belirlenmeli ve yapılan ödemelerin ilgili aya mal edilmesi gerektiği hususu dikkate alınarak, davacıya yapılan ödemelerin prime esas kazanç niteliğinde olduğu anlaşılırsa, öncelikle davalı Kurum'dan belirlenen ücretlere göre aylık miktarının değişip değişmeyeceği sorulmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.Kabule göre de, red sebebi ortak olan dava hakkında Avukatlık ücret tarifesine göre tek vekalet ücreti yerine, iki kez vekalet ücreti tayini isabetsizdir.Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alınarak yapılacak inceleme ile hüküm kurulması gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 11.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.