Davacı, işkazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi E.... T.... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1-Dava dilekçesi ile gıyabi kararın davalılara ilanen tebliği yoluna gidilmiş olmakla birlikte, ilan içerikleri Tebligat Kanunu'nda öngörülen unsurları taşımadığı gibi, ilan örneğinin mahkeme divanhanesine asılma gereği de yerine getirilmemiştir. Davalılara yasal yönteme uygun tebligat yapılarak taraf oluşumu sağlandıktan sonra uyuşmazlığın esasına ilişkin inceleme yapılması gereğinin gözetilmemiş olması; 2-Davalı işveren şirket çalışanı diğer davalı konumundaki K.... M...'in, prese kumanda eden pedala basması sonucu, eli pres kalıbı arasında kalan sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca tazminine ilişkin davanın yargılaması sonucunda; sigortalı tarafından işveren şirket ile şirket yöneticisi konumundaki gerçek kişi hakkında açılmış olan tazminat davasında, iki kez kusur incelemesi yapılıp, bu inceleme sonucu elde edilen raporlarla, davalı işveren yönünden iş müfettişi tarafından tespit edilene oranla daha yüksek kusur oranı tespit edilmiş olmasına karşın, anılan davanın taraflarının iş müfettişi raporundaki kusur oranının uygulanması konusundaki anlaşmaları eldeki davada da bağlayıcı kabul edilerek sonuca varılmıştır. Kurumun tazmin talebi, halefiyet ilkesine dayanmayıp, sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan rücu hakkına dönüştüğünden; sigortalı veya haksahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında elde edilen raporlarla belirlenmiş olan kusur oranları, rücu davasında bağlayıcı bulunmamakta; işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden 506 sayılı Yasanın 26. maddesine uygun inceleme içermesi halinde, güçlü delil olarak kabul edilebilmektedir. Ancak, Kurumun taraf olmadığı haksahibi tazminat davasında tarafların anlaşmasına dayalı kusur oranlarının ise rücuan tazminat davası üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. 506 sayılı Yasanın 26. maddesine dayalı davada, iş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanması amacıyla inceleme yapılması zorunlu olup; inceleme kapsamında, ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüyle aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalı; haksahibi davasında taraf olmayan ve hakkında Kayseri 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2000/635 E. Sayılı dosyası üzerinden kamu davası açılmış olan K.... M.... yönünden de, sunulan kanıtlar ve konuya ilişkin mevzuat çerçevesinde inceleme yapılarak sonuca varılmalıdır. Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi uyarınca hukuk hakiminin ceza kararıyla kesinleşen maddi olgularla bağlı olduğu gözetilerek, anılan davalı hakkındaki ceza yargılamasının sonucu da araştırılarak, tazmin sorumluluğu açısından dikkate alınmalıdır. Mahkemece, davalıların tazmin sorumluluğuna dayanak kusur oranları yönünden, yukarıda sıralanan maddi ve hukuki olgular ışığında yöntemince inceleme yapılmaksızın hüküm kurulması; 3- İş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi'nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki "……sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlıolmak üzere……" bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiş; Anayasa'nın 153. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının, Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ve giderek elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanması zorunlu olup; iptal kararının Resmi Gazetede yayınlandığı 21.03.2007 gününden sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 76. maddesi uyarınca yürürlükteki yasaları tatbik etmekle yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay'ın yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkileri bulunmadığından; 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ile ortaya çıkan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin açıklanan ilkeler doğrultusunda tazminine olanak bulunan kısmının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesinde yasal zorunluluk bulunduğu yönü de gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.