Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 699 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 19742 - Esas Yıl 2007





Dava; sigortalı babası M.. S.. Ç..'nin vefatından sonra, talebi üzerine 15.02.1988 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanan davalının, 01.01.1981 tarihinden beri Emekli Sandığından emeklilik maaşı aldığı belirlendiğinden, 15.02.1988-20.11.2003 tarihleri arasında davalıya fuzûlen ödenen aylıkların tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına ilişkindir.Mahkemece, davacı Kurumun fuzulî ödemeyi öğrendiği tarihten itibaren geriye doğru 5 yıllık süre esas alınarak 20.05.1999 tarihinden başlamak üzere davanın kabulüne ve alacak likit olmadığından inkar icra tazminat talebinin reddine karar verildiğine ilişkin gerekçelerle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Y.. S.. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davalıya, 1988 yılı Mart ayında yaptığı başvurusuna dayalı olarak ölen babası nedeniyle ölüm aylığı bağlanmış, ölüm aylığının 15.02.1988-20.11.2003 tarihleri arasındaki dönemde ödendiği belirlenmiştir.01.11.1960-30.12.1980 tarihleri arasındaki fiili hizmet süresi üzerinden 01.01.1981 tarihinden itibaren davalıya emekli aylığı bağlandığının T.C. Emekli Sandığının 21.11.2003 tarihli yazısıyla bildirilmesi üzerine, davalının ölüm aylıkları kesilerek, yersiz ödemenin tahsili amacıyla başlatılan icra takibinden 18.10.2004 tarihinde ödeme emri tebliğ edilmiş, davalının 20.10.2004 tarihinde takibe vaki itirazı üzerine 24.03.2005 tarihinde eldeki dava açılmıştır.506 sayılı Yasanın 68/I-C-a maddesi, aylık bağlanma koşulları yönünden "...evli olmayan, evli olmakla beraber, sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal sigortaya, Emekli sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan kız çocukları"na aylık bağlanması olanağı öngörmüş olup; davalının ölüm aylığı bağlandığı tarihte, yaşlılık aylığı almakta olduğu, bu nedenle de ölüm aylığı bağlanması koşullarına sahip olmadığı anlaşılmaktadır.5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, "Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır……" hükmünü içermektedir. Konuya ilişkin 5510 sayılı Yasa öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Yasanın "Yersiz ve yanlış ödemelerin tahsili"ni düzenleyen 121. maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Yasa içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir düzenlemenin de yer almadığı görülmektedir. 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır. Belirtilen nedenlerle; 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir.Borçlar Kanununun, somut uyuşmazlıkta iadeyle yükümlü olunan tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Bilindiği üzere, iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar nispetinde ret ve iadeyle yükümlü olmayacaktır.Buna karşın; zenginleşen, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor ise kötü niyetli sayılacağında kuşku bulunmamaktadır.5510 sayılı Yasanın 96. maddesiyle getirilen düzenleme, sebepsiz zenginleşmede iade konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup; zamanaşımı hükmü olarak nitelenmesine olanak bulunmamaktadır. Maddenin genel hükümlere atfı, 5510 sayılı Yasanın 97. ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümü gerekmektedir. Ayrıca, sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı davalarında kamu kurum ve kuruluşları açısından Borçlar Kanunu'nun 66. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı, o kurum ve kuruluşların yetkili kişi veya organlarının verdiğini, istirdada haklı olduğunu öğrendiği tarih olup (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.09.1987 t.,1987/9-68 E.,1987/618 K.), davacı Kurumun istirdada hakkı olduğunu 21.11.2003 tarihli yazıyla öğrenmesi sonrasında icra takibine geçme tarihi ve takibe itirazın tebliği sonrasında itirazın iptali davasını açma tarihi bir yıllık zamanaşımı süresi geçirilmeden gerçekleştirilmiş olup; davalının ölüm aylıklarından kaynaklanan yersiz ödemeleri iade yükümünün 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmü uyarınca belirlenmesi gereği üzerinde durulmaksızın, yazılı gerekçelerle karar verilmiş olması; ayrıca, hak etmediği halde her ay kendisine ödenen aylıkların miktarını borçlunun herhangi bir hesaplamaya gerek olmaksızın bilebilecek durumda olmasına karşın, alacağın likid olmadığı gerekçesiyle icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.01.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.