Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 641 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 23511 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :İş Mahkemesi Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasanın 86/9. maddesi ile 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır. Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. İnceleme konusu davada, davacı, 1996 Eylül ile 05.10.2010 tarihleri arasında (22.05.2002-2003 Eylül tarihleri arasındaki askerlik süreci ile 2000 yılı Temmuz ayında geçirdiği kaza neticesinde 6 aylık süre hariç) davalı işverenler nezdinde geçen çalışmalarının tespitini istemiştir. Hizmet cetvelinde, davacının, 23.11.2005-03.02.2009 tarihleri arasında 1002873 işyeri sicil numaralı davalı ...’a ait işyerinden, 05.01.2010-05.10.2010 ve 13.11.2010-2012 Mart tarihleri arasında davalı.... tarafından bildirimlerinin yapıldığı ayrıca 23.11.2005 tarihli ... tarafından ve 05.01.2010 tarihli davalı .... tarafından düzenlenip Kurum’a intikal etmiş işe giriş bildirgelerinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içinde, davacının iddia ettiği ve kimi tanıkların doğruladığı 2000 yılında davacının geçirdiği trafik kazası ile ilgili bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, Mahkemece bu konuda bir araştırmanın yapılmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca dinlenen bordrolu tanıkların, tüm dönemleri kapsar bordro ve aylık prim ve hizmet belgelerinde isimleri bulunmadığı gibi davacının bildirimlerinin bulunduğu dönemlerde bildirimlerinin bulundukları anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının, askerlik ve kaza geçirdiği için çalışamadığı süreler hariç 01.09.1996-04.01.2010 tarihleri arasındaki sürelerde çalıştığının kabulü şeklinde hüküm tesis edildiği görülmüştür.Şu halde, Mahkemece; öncelikle, davacının geçirdiği kaza ile ilgili olarak, tüm bilgi ve belgeler tedarik edilerek bu olay açıklığa kavuşturulduktan sonra, davacının davalı işveren nezdinde çalıştığı tarihlerde böyle bir kazanın varlığı belirlenirse, bu süre içinde davacının ne kadar süre çalışamadığı tam olarak tespit edilmeli ve hizmet sözleşmesi bu dönemde askıda kabul edildiği için hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı kabul edilmeli, şayet kaza tarihinde davalı işveren nezdinde çalışmadığı yani o dönemde bir hizmet akdinin olmadığı belirlenirse 01.09.1996 ile kaza tarihi arasındaki çalışma, kesinti sebebiyle hak düşürücü süreye uğrayacağı gözetilmeli ayrıca davacının çalışmasının süresinin ve niteliğinin belirlenmesi için, tarafların gösterdiği tanıklarla yetinilmeyip, re'sen araştırma yapılarak, uyuşmazlık konusu tarihleri içerir dönemsel sigorta primleri bordroları ile aylık prim ve hizmet belgelerinde kayden çalışması görünen diğer bordro tanıklarının beyanlarına başvurulmalı, bu yönde yapılan araştırma yeterli olmaz ise, aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ile bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler re'sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı, işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyasının varlığı araştırılarak celbedilmeli ve işçilik hakları davasında dinlenen tanık anlatımları ile bu dosyada bilgi ve görgüsüne başvurulan tanık anlatımları karşılaştırılmalı, varsa çelişkiler giderilmeli; toplanan ve toplanacak delillerin sonucuna göre, davacının 01.09.1996-05.10.2010 tarihleri arasındaki dönemde davalı şirkette kesintisiz olarak geçen çalışmasının bulunduğu sonucuna varıldığı takdirde, davacının fiili çalışmalarının varlığı, başlangıç ve bitiş tarihleri, kesintili mi, sürekli mi olduğu hiçbir kuşku ve duraksamaya meydan vermeyecek biçimde belirlenerek, davaya konu talep hakkında bir karar verilmelidir.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davalılar vekillerince bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılar ... ve .....'ne iadesine, 19.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.