Mahkemesi : İş Mahkemesi Dava, 09.04.1984-15.04.1988 tarihleri arasındaki .......sigortalılık sürelerinin geçerli olduğunun ve başvuru tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ....... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davacının, 27.6.1997 varide tarihli işlem ile vergi kaydı esas alınarak 10.01.1983 tarihinden itibaren......sigortalısı olarak tescil edildiği, 10.1.1983-9.4.1984 ve 15.4.1988-14.7.2008 tarihleri arası vergi kaydının, 29.4.1988-12.4.2011 tarihleri arası oda kaydının, 25.6.1997-26.6.2012 tarihleri arası esnaf kaydının bulunduğu, uyuşmazlığın, vergi kaydı, oda kaydı, esnaf kaydı olmayan ancak kurumca prim bedelleri tahsil edilen (9.8.1984-15.4.1988) döneminin Bağ-Kur siğortalı sayılıp sayılmayacağı noktasında toplandığı, Mahkemece, yapılan yargılama neticesinde, Yargıtay HGK Kararı gereği primler tahsil edildiğinde Türk Medeni Kanun 2. maddesi gereği 9.4.1984-15.4.1988 döneminin 1479 sayılı yasa kapsamında zorunlu siğortalı kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 öncesi uyuşmazlık süresi ile ilgili olarak davanın yasal dayanaklarından olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24’üncü ve 25’inci maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler, meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, anılan düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14’üncü maddesiyle değiştirilen hükümle zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir. 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi gereğince, hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar zorunlu sigortalı sayılırlar. 1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanunun 79. maddesine paralel geçmişe yönelik sigortalılık tesciline imkan veren yasal düzenleme bulunmadığından anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi de ilgiliye zorunlu sigortalılık hakkı kazandırmaz. Ancak ödemelerin icra takibi sonucu gerçekleştiği veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri (af) kapsamında yatırıldığı hallerde, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı gözetilerek, geçmişe yönelik prim ödemelerinin kapsadığı sürenin isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak kabulü gerekir. Mahkemece, yapılan araştırmada uyuşmazlı konusu dönemde vergi kaydı, oda kaydı, esnaf kaydı olmayan davacının kurumca prim bedelleri tahsil edildiği, Yargıtay HGK Kararı ve Türk Medeni Kanun 2. maddesi gereği 9.4.1984-15.4.1988 döneminin 1479 sayılı yasa kapsamında zorunlu siğortalı kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de eksik inceleme sonucu karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacının 8.4.1964 doğumlu olup uyuşmazlık konusu dönem, askerlik çağına rastladığından öncelikle davacının askerlik başlangıç ve bitiş tarihlerini içeren kayıtları askerlik subesinden celp edilmeli, davacı tarafından 1997-1998 yıllarında yapılan prim borcu ödemesinin 9.4.1984-15.4.1988 tarihini kapsayıp kapsamadığı sorulmalı, bu konuda tüm deliller toplandıktan sonra davacının uyuşmazlık konusu dönemde askerde bulunması veya primlerin 28.7.2008 tarihinde 5763 sayılı Kanun hükümleri kapsamında ödemesi durumunda Türk Medeni Kanun 2. maddesinden yararlanamayacağı, 9.4.1984-15.4.1988 döneminin 4247 sayılı Kanun hükümleri (af) kapsamında ödenmiş ise ödenen primlerin uzun süre Kurum tarafından kullanılmış olması karşısında Medeni Kanun'un 2 ve emsal...... Kararı dikkate alındığından o dönem sigortalı sayılacağı gözönünde bulundurularak karar verilmelidir. Mahkemenin yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 30.3.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.