Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4574 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 25861 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : İş Mahkemesi Dava, ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi......tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Somut olay incelendiğinde; dava dışı limited şirketin 2003/6-2011/11 dönemleri arasındaki prim ve ferilerine ilişkin borçlarının tahsili için ortakları olduklarından bahisle, davacılara gönderilen ödeme emirlerinin iptali için açılan davada; mahkemece, davalı Kurumun alacaklarıyla ilgili olarak öncelikle şirketin varlıkları üzerine gitmediği, ortaklardan davacı .....’ın şirketin bütün işlemlerinden sorumlu ve yetkili müdürü olduğunu, göz önünde bulundurmadığını, şirket ortaklarının, şirketteki ortaklıklarına ilişkin hisse oranlarını da dikkate almadığı bu şekilde usul hatası yaptığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar vermiştir.Öncelikle, davacılardan .....’a yönelik gönderilen ödeme emirleri bakımından, davanın yasal dayanağını, 506 sayılı Kanunun 80/13. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi oluşturmaktadır. 506 sayılı Kanunun 80/13. maddesi hükmüne göre, tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerin ödenmemesinden işverenle birlikte sorumlu tutulabilmesi için primlerin tahakkuk ve tediyesinde yetkili üst düzey yönetici olması zorunludur. Bu bağlamda, davacı Sedat, her ne kadar şirket ortağı ise de, dava dışı limited şirkette 19.8.2005 tarihinden itibaren 3 yıl süre ile temsil ve ilzama yetkili bulunması karşısında, bu dönemlere karşılık gelen prim ve ferilere ilişkin borçlardan, limited şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerektiğinden, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.Diğer Davacılar yönünden şirket ortakları olmalarından bahisle, davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi olup, Limited şirket ortaklarının sorumluluğunu düzenleyen anılan maddede, “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü öngörülmüş iken, öngörülen istisnaları dışında 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 04.06.2008 tarih 5766 sayılı Kanun ’un 3. maddesi ile, 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde yer alan “Şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı maddeye, “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahısların devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden, birinci fıkra hükmüne göre, müteselsilen sorumlu olurlar. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda, pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde, bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde fıkralar eklenmiştir. 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle, 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine yapılan ekleme ile; Tahsil edilemeyen amme alacağı teriminin: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”; Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı teriminin ise: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,” ifade edeceği belirtilmiştir.Hal böyle olunca, şirket adına kayıtlı olan araçlara haciz konulması, ancak, bir kısmının satışından elde edilen miktarın diğer haciz alacaklılarına ödenmesi, dava dışı şirket tarafından yapılandırmada bulunulması ve bir kısım borçların ödenmesi, diğer taraftan, şirket müdürü davacı......’ın, davalı kurum ile 24.03.2008 tarihli görüşmesine ilişkin tutanak ve sonrasında yapılan hacizler ve tahsilatlar dikkate alınarak, alacağın şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilip edilemediği, tahsil edilemeyeceğinin anlaşılıp anlaşılmadığı açıklıkla belirlendikten sonra, elde edilecek sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Kabule göre de; davacı Telli için kurulan hükümde, 7018268 nolu ödeme emrinin iptali yerine, maddi hataya dayalı 7018260 yazılması yerinde görülmemiştir.O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.