Davacı, 25.10.1997 tarihinde geçirdiği kazanın, iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, ilamda belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davalılar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşılmakla, tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından, Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin davalı Muhittin avukatı isteğinin reddine karar verildikten sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davanın yasal dayanaklarından biri 506 sayılı Kanun'un 11/A maddesidir. Anılan maddeye göre eldeki davayla ilgili olarak iş kazası;a-) Sigortalının İşyerinde bulunduğu sırada,b-) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla,Hemen veya sonradan sigortalıyı bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Olayın, iş kazası olarak kabul edilebilmesi için;A-) Olaya maruz kalan kişinin 506 sayılı Kanun'un 2. maddesi anlamında sigortalı olması,B-) Olayın, 506 sayılı Kanun'un 11/A maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.Bilindiği üzere 506 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı belirtilmiştir. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) İşverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasıdır. Hizmet akdi, Borçlar Kanunu'nun 313. maddesinde tanımlanmış olup, her ne kadar tanımda "ücret" unsuruna yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanun'un sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekli, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığını ortaya koymaktadır. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, hizmet akdinin ayırıcı ve belirleyici özelliği, "zaman" ve "bağımlılık" unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık İse, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanunu'nun 355. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştın I a bilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması olanaklı bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.Bu kapsamda, hizmet akdi ve fiili çalışmanın varlığının, hangi kanıt ve olgularla belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Hizmet akdi ve çalışmayı kanıtlayacak olan belgeler; işe giriş bildirgesinin yanında, 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nde belirtilen dört aylık prim bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Bu belgelerin olmaması halinde, sigortalılıktan söz edebilmek için hizmet akdi ve çalışmanın varlığı; Yargıtay uygulaması ve 506 sayılı Kanun'un 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira; anılan belgeleri olmayan kişilerin açtığı (eldeki gibi) İş kazası tespiti davaları aynı zamanda sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Bu halde, hizmet akdi ve çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, Anayasa'nın 60. maddesinde tanımlanan sosyal güvenlik hakkının niteliği gereği, bu tür davalarda; hakim, doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını re'sen belirlemelidir.Eldeki davada; 25.10.1997 tarihinde saat 10,00 sularında gözüne sıcak maden sıçraması suretiyle yaralandığı anlaşılan davacının; davalı işverene ait olan işyerinde hizmet akdiyle çalışıp çalışmadığı ve görevli olduğu sırada kaza geçirip geçirmediği, diğer bir anlatımla; olayın, iş kazası olarak kabul edilip edilemeyeceği yeterince aydınlatılmamıştır.Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde mahkemece yapılacak iş, öncelikle; davacının hizmet akdiyle çalışmasının gerçekliğinin belirlenebilmesi amacıyla, hizmet akdi ile çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıt olarak; işyerinde tutulması gerekli dosya, puantaj kayıtları, ücret bordroları, vergi dairesine verilen muhtasar beyannameleriyle, Kurumdaki belge ve kayıtlardan yararlanılmalı, müfettiş raporları, davacının vergi kaydı, meslek odası ve sicil kaydı olup olmadığı araştırılmalı, daha önce dinlenip de işyerinde çalıştıklarını beyan eden tanıkların dava konusu dönemde işyeri dönem bordrolarında yer alıp almadıkları belirlenmeli, dinlenen tanıkların işyeri dönem bordrosunda yer almadıklarının tespit edilmesi halinde; işyerinin dava konusu dönem bordrosundan saptanan çalışanlar ile, gerektiğinde, komşu işyeri sahipleri ve bordrolara geçmiş çalışanların da bilgi ve görgülerine başvurularak hizmet akdi ve gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde belirlenmelidir. Bu araştırmada; gerekirse, zabıta aracı kılınmalı, elde edilen bilgilerin tanık an-latımlarında belirtiler olgularla örtüşüp örtüşmediği de denetlenmelidir. Dava konusu dönemde, davacının hizmet akdiyle çalışmasının gerçek olduğu belirlendiği takdirde; davaya konu kazanın ne şekilde meydana geldiği açıklığa kavuşturularak, 506 sayılı Kanun'un 11/A maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelip gelmediği belirlenmeli ve böylece, hakkında yeterli ve gerekli tüm soruşturma yapılan uyuşmazlık konusu olay; hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip, deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davalılar avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davalılardan Muhittin'e iadesine, 09.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.