Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 27407 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12570 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :Şanlıurfa 1. İş MahkemesiTarihi :20.03.2014No :2011/406-2014/169Dava, 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığın tespiti istemine ilişkindir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davacı, 0587699912 Bağ-Kur numarası ile sigortalı olarak kayıtlı olduğunu, bu kayıttaki Mehmet olan baba adının Mustafa ve 1961 olan doğum tarihinin 1951 şeklinde düzeltilmesi gerektiğinin tespitini, ayrıca, 24.12.1986-04.01.1991, 10.07.1991-26.05.1995 ve 20.12.2006- devamla 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğunun tespitini istemiş; Mahkemece, dava kısmen kabul, kısmen reddedilerek, 20.12.2006-22.05.2009 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığın tespitine, diğer talepler yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. B.. M..nde 21.08.1991 tarihinden itibaren nakliyeci olarak Ga:1475 sicil numarasında vergi kaydı başlayan Mehmet oğlu 01.07.1961 doğumlu M.. Ş..’in 0587699912 Bağ-Kur numarası ile 07.09.1994 tarihinde Kuruma tescil edildiği, Kurum dosyasında bu tarihten 2004 yılına kadar herhangi bir işlem görülmediği, davacının, iş bu Kurum dosyasına, İB formu verdiği, bu formda baba adının Mustafa, doğum tarihinin ise 1951 olarak göründüğü; Kurumca, bunun üzerine Mal Müdürlüğü’ne yazı yazılarak bilgi istendiği, Mal Müdürlüğü’nün verdiği cevapta Mehmet oğlu M.. Ş..’in 21.08.1991-01.06.1992 tarihleri arasında, Mustafa oğlu M.. Ş..’in ise 24.12.1986-04.01.1991, 10.07.1991-26.05.1995, 12.07.2001-27.08.2001 tarihleri arasında vergi kaydının olduğu bildirildiği, buna göre, Kurum tarafından 26.02.2005 tarihli işlemle 01.06.1992 tarihi itibari ile terk işlemi yapıldığı, davacının 10.09.2008 tarihinde kuruma verdiği dilekçe ile 1475 numaralı vergi kaydının kendine ait olduğunu belirttiği Mal Müdürlüğü’nün hatası nedeni ile bu kayıttaki baba adı ve doğum tarihinin yanlış yazıldığını, ayrıca 773 numaralı vergi kaydının olduğunu buna göre sigortalılık kaydının yapılmasını beyan ettiği, bunun üzerine Kuruma cevap olarak yazılan nüfus müdürlüğü yazısında, Mehmet oğlu 01.01.1961 doğumlu Mehmet Salih Şahin şeklinde kayıtlı bir şahsın da olduğunun bildirildiği, Kurumca yeniden Mal Müdürlüğü’ne yazı yazılarak vergi kayıtlarının kime ait olduğunun sorulduğu, cevapta 1475 numaralı vergi kaydının 21.08.1991-01.06.1992 arasında Mehmet oğlu 1953 doğumlu M. Ş..’e ait olduğunun, 773 numaralı vergi kaydının ise davacıya ait olduğunun bildirildiği, Mal Müdürlüğü’nün mahkemeye verdiği cevapta ise; 1475 numaralı kaydın dairede mevcut olmadığı şeklinde cevap verildiği anlaşılmaktadır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesinde, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak gerekli görülen yerlerde iş mahkemelerinin kurulacağı, bu mahkemelerin İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakacağı belirtilmiştir. Diğer taraftan 1479 sayılı Kanunun 70. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği açıklanmış, 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 101. maddesinde de, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği öngörülmüştür. Ayrıca 6100 sayılı Kanunun 1. maddesinde, mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği, göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu hüküm altına alınmış olmakla görev değerlendirmesinin mahkemelerce yargılamanın her aşamasında kendiliğinden yapılması gerekmektedir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 167. Maddesinde “Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme, ayrılmasına karar verilen davalara bakmaya devam eder.” denilmektedir.Bekletici sorun görülmekte olan bir davayı doğrudan ilgilendiren bir konunun derdest başka bir davada görülmesi halinde, davanın karara bağlanması için o dava sonucunun beklenmesi zorunluluğu veya gereğini ifade eder. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Bekletici sorun" başlıklı 165. maddesine göre, "Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir." hükmünü içermektedir.Dava konusu somut olayda; Mal Müdürlüğü’nden gelen yazı cevabında 1475 numaralı vergi kaydının vergi dairesinde mevcut olmadığı şeklinde bilgi verilmesi, Mal Müdürlüğü’nün Kuruma verdiği cevapta ise aynı vergi kaydının Mehmet oğlu 1953 doğumlu M. Ş..’e ait olduğunun bildirilmesi ve 0587699912 Bağ-Kur numarası ile 1475 vergi sicil numarasında vergi kaydı başlayan Mehmet oğlu 01.07.1961 doğumlu M.. Ş..’in, 07.09.1994 tarihinde Kuruma tescil edildiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle 1475 vergi sicil numarasının davacıya ait olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu vergi kaydının davacıya ait olup olmadığı konusundaki davacı ve Mal Müdürlüğü arasındaki hukuki ilişki ile çekişmenin niteliği ve dayandığı hukuki sebep dikkate alındığında, uyuşmazlığın çözümünde 1479 veya 5510 sayılı Kanunun uygulama yeri olmadığından sınırlı yetki ile donatılmış iş mahkemelerinin görevi bulunmamaktadır. O halde, davacı tarafından idari yargıda dava açılmak üzere, Mal Müdürlüğü aleyhine açılan dava tefrik edilmeli ve yargı yolu yanlışlığı nedeniyle davanın dava şartı olmadığından usulden reddine karar verilmeli, ayrıca, Kurum aleyhine açılan davada ise, idari yargıya açılacak dava bekletici mesele yapılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı ve davalılardan Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 19.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.