Dava, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki zorunlu sigortalılık sürelerinin ve 5510 sayılı Kanunun geçici 24. madde hükmünden yararlanılması gerektiğinin tespiti istemlerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalılardan SGK Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalılardan SGK Başkanlığı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-) 1985 yılının Mayıs ayında düzenlenen giriş bildirgesi üzerine resen tescil edilerek 01.01.1983 günü itibarıyla 1479 sayılı Kanun hükümlerine tabi zorunlu sigortalılığı başlatılan, 2006 yılının Haziran ayında tesis edilen işlemle tescil tarihi 20.04.1982 olarak değiştirilip, 20.04.1982 - 31.08.1982, 01.01.1983 -31.12.1984, 22.03.1985 - 12.01.1986 dönemlerinde ve 01.02.1990 tarihinden itibaren zorunlu sigortalı kabul edilen davacının, 12.01.1986 - 31.12.1989 dönemine yönelik sigortalılık süresinin hüküm altına alınması için açtığı işbu davanın yargılama aşamasında 25.07.2008 günü Kuruma başvurarak 5510 sayılı Kanunun geçici 24. madde hükmünden yararlandırılması isteminde bulunduktan sonra katıldığı oturumda son çıkan yapılandırma yasasından faydalandırılmasına da karar verilmesini talep ettiği anlaşılmakta olup, yapılan yargılamada dava kısmen kabul edilerek, dava konusu dönemde hiçbir kaydı bulunmayan davacının tanık anlatımlarına dayanılarak 12.01.1986 - 22.04.1987 dönemine ilişkin sigortalılık süresi hüküm altına alınıp, en son çıkan yapılandırma yasasından yararlandırılmasına karar verildiği belirgindir.Davanın yasal dayanağı olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. ve 25. maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler, meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, anılan düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değiştirilen hükümle zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir.Önemle vurgulanmalıdır ki; ilgili vergi, kanunla kurulu meslek kuruluşu, esnaf ve sanatkârlar sicil memurluğu kayıtları zorunlu sigortalılığın dayanak belgeleri niteliğinde olup, anılan kayıtlara sahip kişiler yönünden ancak, "(diğer) sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalma" ve "herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma" olgularının birlikte gerçekleşmesi durumunda zorunlu sigortalılık söz konusu olabilir. Belirtilen kayıtların yokluğunda zorunlu sigortalılıktan söz edilemeyeceği gibi, anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme/sürelere ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi, ödemeler icra takibi sonucu gerçekleşmediği veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri kapsamında primler yatırılmadığı sürece ilgili yararına usulü kazanılmış hak olgusunu da oluşturmaz.Diğer taraftan; 1479 sayılı Kanunun 79. maddesi, zorunlu sigortalı sayılmayanların isteğe bağlı sigortalı olabileceklerini öngörmüş bulunmakla, bu yönde tescil istemi olmamasına karşın, zamanında ödenen primlere karşılık gelen sürenin isteğe bağlı sigortalılık olarak değerlendirilmesi sosyal güvenlik ilkelerine uygun düşmektedir. Bu gibi durumlarda, ödenen primlerin karşılığı olan süre bilirkişi incelemesi ile yöntemince saptanmalı ve ilk ödeme tarihleri esas alınarak anılan süre kadar isteğe bağlı sigortalılığa karar verilmelidir.Ayrıca; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa, 26.05.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5763 sayılı Kanunun 27. maddesiyle eklenen, "Sosyal güvenlik alacakları" başlıklı geçici 24. maddede, 1479 sayılı Kanuna göre sigortalı olanların 31.03.2008 gününe kadar olan prim ve sosyal güvenlik destek prim borçlarının, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen iki ay içinde yazılı olarak başvurulması kaydıyla, bu maddede belirtilen koşullarla peşin veya yirmi dört aya kadar eşit taksitler halinde ödeneceği açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere, geçici 24. madde hükmünden yararlanmaya yönelik başvuru süresi 26.05.2008 - 28.07.2008 (dahil) dönemi ile sınırlandırılmıştır.Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesinin son fıkrasında ise; yargılama sonunda kurulan hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz yinelenmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, kuşku ve duraksama uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu belirtilmiş, 389. maddesinde de, mahkemece verilen karar ile iki tarafa yüklenen görev ve tanınan hakların kuşku ve duraksamaya yol açmayacak surette oldukça açık yazılması gerektiği yönünde düzenleme yapılmıştır.Bu açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde hüküm altına alınan dönemde herhangi bir vergi, kanunla kurulu meslek kuruluşu, esnaf ve sanatkârlar sicil memurluğu kaydı bulunmayan davacının zorunlu sigortalı kabul edilemeyeceği belirgin ise de, sigorta primlerinin kendisinden 3780 ve 4247 sayılı Kanun hükümlerine göre ve/veya icra takibi ile tahsil edilip edilmediği belirlendikten sonra elde edilecek sonuca göre sigortalılık süresine ilişkin istem hakkında karar verilmeli, 5510 sayılı Kanunun geçici 24. madde hükmünden faydalanmak için yasal süresinde Kuruma başvuran ve taahhütname düzenleyen davacı hakkında Kurumca hangi işlemin yapıldığı, madde kapsamında borcun taksitlendirilip taksitlendirilmedigi ve yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği saptandıktan sonra buna yönelik talep hakkında hüküm kurulmalıdır.Açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, 5510 sayılı Kanunun geçici 24. maddesine ilişkin istem hakkında hüküm kurulurken, "en son çıkan yapılandırma yasası" olarak adlandırma yapılarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun anılan düzenlemelerine aykırı ve hükmün yerine getirilmesi aşamasında kuşku ve duraksamaya yol açıcı nitelikte karar verilmesi de, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davalılardan SGK Başkanlığı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 03.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.