Mahkemesi : İstanbul 17. İş Mahkemesi Tarihi : 17.09.2013No : 2012/194-2013/193Dava, 3201 sayılı Yasa gereği yapılan borçlanma 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi değerlendirilerek yaşlılık aylığı tahsisinin de buna göre düzeltilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayan davacıya, 17.12.2010 ve 29.12.2010 tarihli borçlanma başvuruları ile 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi kapsamında olmak üzere borçlandırılıp, yapılan ödeme üzerine 01.05.2013 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Davacı, yapılan borçlanma 4/1-a madde kapsamında sayılarak tahsisin de buna göre düzeltilmesini istemiş; Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Yasanın 79. maddesiyle değişik 3201 sayılı Yasının 3.maddesi, “Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilenler ile, yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa, Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa, en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar. Sosyal güvenlik sözleşmeleri uygulanmak suretiyle kendilerine veya hak sahiplerine kısmi aylık bağlanmış olanların borçlanma işlemleri aylık aldıkları sosyal güvenlik kuruluşunca yapılır” hükmünü içerirken; Yine, aynı Yasayla 3201 sayılı Yasanın 5. maddesine 4. fıkra hükmü olarak eklenen ek fıkra ile de; “Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa, borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa, aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” hükmü getirilmiştir. Anılan 5754 sayılı Yasa ile, 3201 sayılı Yasada yapılan değişiklikler ve getirilen ek düzenlemelere birlikte bakıldığında; başvurulacak kuruluşların belirlenmesinde, eski 3. maddede öngörülen değişik hallerden tümüyle vazgeçilmiş ve sadece Türkiye’de sigortalılıkları varsa, borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa, aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği öngörülmüştür. Yasanın bu açık hükmü karşısında, artık borçlanılan sürelerin, mülga diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında bir sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi imkanı ortadan kalkmıştır. Öte yandan, Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden, uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada, yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği haiz bulunmaktadır. Türk Alman Sosyal Güvenlik Sözleşmesinde, Türk sigortasına girişten önce, Alman rant sigortasına girilmiş bulunması halinde, Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin, Türk Sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceği yönünde açık hüküm bulunurken; söz konusu Uluslararası sözleşmede, yurtdışında geçirilen çalışma sürelerinin, akit ülke mevzuatına göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilmesi aşamasında, hangi sigortalılık niteliğine göre borçlanılabileceği konusunda açık ve özel bir düzenleme yer almamaktadır. Dosyadaki belgelerden, davacının, Türkiye’de sigortalı olarak tescilinin bulunmadığı gözetildiğinde, mevcut delil durumuna göre borçlanılacak sürenin 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında sayılması mümkün bulunmamakta olup; Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir. O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.