Mahkemesi : İş MahkemesiDava, davacının dava dışı ...’ye ait, ancak davacının ortağı ve müdürü olmadığı döneme ait prim borcundan sorumlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, bozma üzerine, davanın yasal süresi içinde açılmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Dosya kapsamından, Kurumca dava dışı ve davacının 26.12.2007-24.3.2008 tarihleri arasında ortağı olup müdürlüğünü üstlendiği ....'nin prim, işsizlik primi ve damga vergisi borçlarından dolayı 6183 sayılı Kanun uyarınca takip yapıldığı, ancak davacı adına düzenlenmiş ödeme emirleri bulunmadığı, ancak anılan şirket adına 2009 yılında düzenlendiği anlaşılan üç adet ödeme emrinin davacının adresinde eşine 18.12.2011 tarihinde tebliğ edildiği, bunun üzerine Kuruma yapılan itirazın 02.02.2011 tarihli yazı ile reddedilip, şirket ortaklığı ve on yıl süre ile şirket müdürlüğüne seçilmesi sebebiyle, davacının 25.01.2012 tarihi itibariyle kendi döneminden 12.8509 TL, devir ncesi döneme ait ise 43.500 TL bortan müteselsilen sorumlu olduğunun bildirildiği anlaşılmakla, davacın??n menfi tespit davası açmada hukuki yararı bulunup, davanın menfi tespit davası olarak görülmesi, yazılı şekilde hak düşürücü süre nedeniyle reddine hükmedilmemesi gereklidir. Esasına girilmesi gereken menfi tespit davası yönünden yapılacak değerlendirmede ise;Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun "primlerin ödenmesi" başlığını taşıyan 80'inci maddesinde, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı benimsenmiş, anılan madde 06.07.2004 günü yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunla yeniden değiştirilerek tahsil aşamasında 6183 sayılı Kanunun 51 ve 102'inci maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, 01.04.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5458 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilen maddeyle, tahsil sırasında 6183 sayılı Kanunun uygulanmayacak maddeleri arasına 106'ıncı madde eklenmiştir. Diğer taraftan, söz konusu 80'inci maddede ayrıca, sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, maddede öngörülen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliğe sahip diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkililerinin Kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, bu Kanunun ek 24'üncü maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlar tarafından süresi içinde Kuruma ödenmeyen sosyal yardım zamları için bu madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte, 6183 sayılı Kanunun "Limited şirketlerin amme borçları" başlıklı 35'inci maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil olanağı bulunmayan kamu alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları hüküm altına alınmış iken, 06.06.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5766 sayılı Kanunun 3'üncü maddesi ile anılan maddede değişiklik yapılmıştır. Buna göre, 35'inci maddede yer alan "şirketten tahsil imkanı bulunmayan" ibaresi "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" şeklinde değiştirilmiş, maddeye, "Ortağın şirketteki sermaye payının devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur." düzenlemesini içeren ikinci fıkra ile "Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur." hükmündeki üçüncü fıkra eklenmiştir. 6183 sayılı Kanunun "Kanuni temsilcilerin sorumluluğu" başlığını taşıyan mükerrer 35'inci maddesinde ise, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacaklarının, yasal temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin kişisel mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, yasal temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı, temsilcilerin, teşekkülü idare edenler veya mümessillerin, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl kamu borçlusuna rücu edebilecekleri açıklanmış olup, yukarıda değinilen 5766 sayılı Kanunun 4'üncü maddesiyle söz konusu maddeye "Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur." cümlesini içeren beşinci fıkra ile "Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz." hükmündeki altıncı fıkra eklenmiştir. Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1'inci maddesiyle, 6183 sayılı Kanunun 3'üncü maddesine, "Takibat giderleri terimi:" ibaresinden önce gelmek üzere, "Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi: Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sunucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilmeyen amme alacaklarını, tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi: Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını," ibareleri eklenmiştir. 5766 sayılı Kanunun kabulü ile gerçekleşen bu değişiklikler, 06.06.2008 günü yürürlüğe girmesine karşın, anılan Kanunun Geçici 1.maddesinde, bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahsil edilmemiş bulunan kamu alacakları hakkında da uygulanacağı bildirilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi'nin 28.04.2011 gün ve 2009/39 Esas - 2011/68 Karar sayılı kararı ile Geçici 1.maddesinin iptaline, maddenin uygulanmasından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazete'de yayınlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiş ve bu karar 15.10.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Önemle vurgulanmalıdır ki, 506 sayılı Kanunun 80'inci maddesi yalnızca sigorta primi ve ferileri ile sosyal yardım zammını içeren borçlara ilişkin olarak, maddede belirtilen niteliklere sahip kişilerin sorumluluğunu düzenlemektedir ve dolayısıyla, diğer kamu alacakları yönünden limited şirket ortağının sorumluluğunun 6183 sayılı Kanunun 35 ve mükerrer 35'inci madde hükümleri içerisinde değerlendirilmesi zorunludur. Bununla birlikte, 35.madde genel hükümler içermekte olup, 80.madde özel düzenleme niteliğindedir ve bu nedenle, limited şirketin sigorta primi ve ferileri ile sosyal yardım zammını içeren kamu borcu nedeniyle şirket ortağının sorumluluğu yönünden öncelikle 80.madde hükmüne göre irdeleme yapılması, ortağın üst düzey yönetici veya yetkili olmadığı anlaşıldığı takdirde bu kez 35. madde koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin yöntemince saptanması gerekmektedir. Borca konu dönemlerde davacının üst düzey yönetici veya yetkili olduğu tarih ile ortak olduğu tarihler ayrı ayrı belirlenerek sonuca göre karar verilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup,bozma nedenidir. O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 17.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.