Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) MahkemesiDava ve birleşen dava, 16.11.2003 tarihinde meydana gelen işkazası nedeniyle yaralandığı iddia edilen sigortalı için yapılan sosyal sigorta yardımları sonucu oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkindir.Mahkeme, bozma ilamına uyduktan sonra yaptığı yargılama sonucu kazanın, işkazası olmadığı gerekçesiyle davaların reddine karar vermiştir. Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan ve davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 11. maddesine göre iş kazası;"a)Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla, c)Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, Meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olay" olarak tanımlanmıştır.Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için olaya maruz kalan kişinin 506 sayılı Kanunun 2. maddesi anlamında sigortalı olması, olayın, 506 sayılı Kanunun 11. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.Bu yönde, 506 sayılı Kanun'un 2. maddesi anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması, b) İşin işverene ait yerde yapılması, c) Kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur. Dava konusuna ilişkin olarak, işin işverene ait yerde yapıldığı ve kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasına ilişkin bir durumun sözkonusu olmadığı görülmektedir. Hizmet akdi bulunup bulunmadığına ilişkin olarak ise; davaya konu dönem itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1. maddesinde, hizmet sözleşmesi; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurlarına yer verilmişken, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8. maddesinde, “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. Hizmet akdi, her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Bu sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır. Bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede varolan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle hizmet akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır.Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanununun 355. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması olanaklı bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.506 sayılı Kanuna göre sigortalılık niteliği için ücret zorunlu unsur değildir. Bu husus, 506 sayılı Kanunun 3-I-B, 6 ve 78/2. maddeleri hükümlerinden açıkça görülmektedir. 506 sayılı Kanunun Sigortalı sayılanlar başlıklı 2. maddesinde, "Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar..." şeklinde düzenlenmiştir. Aynı kanunun 4. maddesine göre, "Bu kanunun uygulanmasında 2 inci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler işverendir.İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu Kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlanan geçici iş ilişkisi kurulan işveren, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur." düzenlemesiyle işveren, işveren vekili ve sorumluluklarının tarifi yapılmıştır.Öte yandan, olayın iş kazası kabul edilmesi halinde; 506 sayılı Kanun gereğince sigortalıya/hak sahiplerine iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanması temin edilir. Bu yönde, Kurum ve işveren arasında doğan ve sonuçta olayın işkazası olup olmadığının belirlenmesiyle nihayetlenen davaların; sigortalının/haksahiplerininde hak alanını ilgilendirdiği aşikardır. Zira, olay, işkazası ise işkazası sigorta kolundan sigortalıya/haksahiplerine sosyal sigorta yardımı yapılacak ve bu nedenle ortaya çıkan Kurum zararının, kusurlu ise kusuru oranında işverenden tazmini istenecek; olay, işkazası değil ise sigortalıya/haksahiplerine sosyal sigorta yardımı yapılması sözkonusu olmayacaktır.Eldeki davaya konu somut olayda sürekli işgöremezlik kaybına uğraması nedeniyle sosyal sigorta yardımı alan ve dava sonucuna göre hakalanının etkilendiği belirgin olan kazalının (...'un), yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ayrıntılı olarak beyanına başvurulmak suretiyle, işverenin kim olduğu, iş için gereken malzemeleri kimin temin ettiği, davaya konu yapılan işin içerik, kapsam ve niteliğine göre kazalı ile işveren arasındaki ilişkide işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek durumda olup olmadığı, kazalının edimleri ile ilgili işverenin buyruklarına uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunup bulunmadığı ve genel olarak işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda onun tarafından sağlanacak teknik destek ile onun denetim ve gözetiminde çalışma yapılıp yapılmadığı, diğer bir deyişle çalışmanın, zaman ve bağımlılık unsurlarını bünyesinde barındırıp barındırmadığı; geçimini nasıl sağladığı; herhangibir sigortalılığı, Vergi, Meslek Odası ve Esnaf Sanatkarlar Sicil Memurluğu kaydı olup olmadığı (araştırmasıda yapılmak suretiyle) belirlenip; yani hizmet akdinin olup olmadığı kuşku ve duraksamaya yer kalmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmalı; hizmet akdi olduğu sonucu ortaya çıkarsa, davaya konu inşaatın tapu ve her türlü ruhsatları/projeleri celbedilerek işveren/işverenlerin kim olduğu konusunda olası kuşkular giderilmeli; gerektiğinde, olayın, işkazası olup olmadığının tespitine ilişkin işverene/işverenlere, hakalanını ilgilendirenlere yönelik dava açmaları için süre verilmeli; dava açılması halinde bu durum eldeki davada bekletici mesele yapılmalı, sonrasında yapılacak değerlendirme sonucundaki araştırma ve inceleme çerçevesinde bir karar verilmelidir. Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.