Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 23982 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19504 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : İstanbul 21. İş Mahkemesi Tarihi : 10.04.2014No : 2013/470-2014/251Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacının, davalı işyerinde 01.7.1994-31.7.2008 tarihleri arasında çalıştığının tespitini talep etmiş, Mahkemece, davacı tarafın talep ettiği hizmet yılının sonu olan 2008 yılından dava tarihi olan 2013 tarihine kadar olan dönem dikkate alınarak zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.Davacının, davalı şirket adına tescilli, 394183 sicil nolu işyerinden 4.9.2003-10.9.2007 döneminde, 1072659 nolu işyerinden 3.1.2008-31.7.2008 döneminde adına tam bildirimlerinin gerçekleştirildiği, 394183 sicil nolu işyerinde 4.9.2003 tarihinde işe başladığına ilişkin imzalı işe giriş bildirgesi, 1072659 sicil nolu işyerinde elektronik işe giriş bildirgelerinin verildiği, tespit talep edilen dönemde 79052 sicil nolu işyerinde ve 1053721 nolu işyerinde 11.01.2003-10.05.2003 tarihleri arası bildirimli çalışmasının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.''Birden ziyade işe giriş bildirgesi verilmişse hak düşürücü süre işlemez...ilk işe giriş bildirgesi ile son işe giriş bildirgesinin verildiği tarihler arasında geçen çalışmalar hak düşürücü süreye uğramaz. İddia kanıtlandığı takdirde tespite karar verilmelidir. Keza son işe giriş bildirgesinin verildiği tarihten sonraki çalışmalar da hak düşürücü süreye uğramaz.'' (Resul Aslanköylü, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu ve İlgili Kanunlar, Genişletilmiş 2. Baskı, 1. Cilt, s.1424) Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında, somut olayda davacının hizmetinin sona erdiği 2008 yılı sonundan dava tarihi olan 29.7.2013 tarihine kadar 5 yıllık sürenin geçmediği gibi davacı adına 4.9.2003 tarihinde davalı işyerinden işe giriş bildirgesi verildiği ve Kuruma bildirim yapıldığı gözetildiğinde davaya konu çalışma iddiası yönünden hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği anlaşılmaktadır. Mahkemece işin esasına girilerek, 4.9.2003 tarihi öncesi dönemde bildirim yapılan işyerlerinin davalı işveren ile bağlantısının bulunup bulunmadığı araştırılarak bağlantı var ise talep edilen dönem yönünden hak düşürücü sürenin geçmeyeceği, bağlantı yok ise sadece 04.09.2003 öncesi dönem yönünden hak düşürücü süreyece uğrayacağı hususlarının hep birlikte değerlendirilip varılacak sonuca göre karar verilmelidir. Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 17.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.