Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 23861 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18623 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Amasya İş Mahkemesi Tarihi : 18.06.2014No : 2010/400-2014/377Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.Hükmün, davalı S.. S.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun’un Geçici 7’nci maddesindeki “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un geçici 20’nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” hükmü uyarınca uygulama alanı bulan mülga 506 sayılı Kanunu’nun 2, 3, 6 ve 79’uncu maddeleridir. Bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olup, 506 sayılı Kanunun 2 ve 6’ncı maddelerinde öngörüldüğü şekilde hizmet akdine dayalı olarak eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı yanında 3’üncü maddesinde belirtilen sigortalı sayılmayan kişilerden olunmaması gerekir.506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3’üncü maddesinde kimlerin bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı açıklanmıştır. Buna göre sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3 üncü maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Söz konusu Kanunda “hizmet akdi” tarifine yer verilmemiş ise de, gerek 4857 sayılı İş Kanununun 8’inci maddesinde iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış, gerekse Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Borçlar Kanununda, anılan sözleşme, “Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, hizmet akdinin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekline göre, bu unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, hizmet akdinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.4857 sayılı İş Kanununda“ hizmet akdi” tanımının yerini “iş sözleşmesi”kavramı almıştır.(İş Kanununun 2.maddesi).Bu düzenleme ile işçi ve sigortalı kavramı birbirinden ayrılmıştır. Genel olarak, her işçi aynı zamanda sigortalı, her sigortalı da işçi niteliğindedir.Ancak 506 sayılı Yasanın 3’ncü maddesinde, bu kanun uygulamasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile, bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmıştır.Bu durumda hizmet akdine göre çalışılmış olsa dahi sigortalı sayılmadığı halde İş Kanunu açısından işçi sayılabilecektir.506 sayılı Yasa’nın 4’ncü maddesinde, bu kanunun uygulanmasında 2’nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “işveren” olarak tarif edilmiş, 6.maddede de, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, davanın temel yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı belirtilmiş olup hak düşürücü nitelikteki 5 yıllık süre uygulamasında, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak hesaplama yapılması gerekmektedir.1-Davacı, 01.07.1996-31.03.1997 tarihleri arasında sigortalı çalışmalarının tespitini bu istemin reddi halinde ise SSK kayıtlarına esas olmamak üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uyarınca düzenlenecek "İş Deneyim Belgesi"ne esas alınacak çalışma süresi olarak değerlendirilmesi yönünden davalı işyerinde çalıştığının tespitine karar verilmesini istemektedir. 2-Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda, sigortalı olarak çalışmanın tespitine yönelik açılan davanın hak düşürücü sürenin gerçekleştiğinden bahisle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; davacının 01.07.1996-31.03.1997 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde S.. S.. kayıtlarına etkili olmamak ve sigortalı çalışma olarak değerlendirilmemek kaydı ile davalı işveren yanında çalıştığının tespitine karar verilmesi isabetsizdir.3-Zira, davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi uyarınca açılan hizmet tespiti davalarında, sigortalılık sürelerinin, Yasanın aradığı ve yukarıda ayrıntılarıyla açıklanmış olan yöntem izlenerek belirlenmesi ve sosyal güvenlikleri yönünden değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amacın dışında, idari yada başka işlemlere esas alınmak üzere çalışma süresinin tespiti iş mahkemesinin görev tanımına girmemektedir. Sair temyiz itirazlarının reddi ile, davacının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2’nci ve 3”nci maddeleri gereğince sigortalı sayılmayan kişilerden olmaması, tespiti istenen hizmetlerin 2’nci madde kapsamında yer alması nedeni ile aksi talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde, temyiz yoluna başvuran davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.