Mahkemesi : Niğde 1. Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTarihi : 08.10.2013No : 2013/630-2013/602 Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davacı Kurum ile davalılardan E.. Ö.. ve A.. Ü.. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 20.05.1999 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalı A.. K.. hak sahiplerine bağlanan gelirler ve yapılan cenaze yardımı ile aynı kazada sürekli iş göremez hale gelen sigortalı Y.. P.. bağlanan gelirler ve yapılan sosyal yardımlar nedeniyle uğranılan Kurum zararanın tahsili istemine ilişkin olarak açılan davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir.1- Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı, ya da, hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş ise de;Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, 506 sayılı Yasaya dayalı olarak işverenler aleyhine açılan rücuan tazminat davalarında; süregelen mevcut uygulama dışında, herhangi bir etkileşim ve değişim öngörülmediğinden, Borçlar Kanununun 332/I maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/I maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, süregelen eski uygulamalar gibi, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiğine; ayrıca, zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden ise, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen haksız fiil zamanaşımına tabii olduğunda tereddüt yoktur. Bu arada, zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı Yasada zamanaşımının (özel olarak)düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten, Borçlar Kanunun 128. maddesinde: “zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar” denilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı; tedavi gideri ile, geçici iş göremezlik ödemeleri yönünden ,sarf ve ödemenin yapıldığı tarihte muaccel hale geleceği, sürekli iş göremezlik geliri yönünden ise; bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet’in onay tarihi olacağı açıktır. O halde, 26. maddeye ilişkin davalarda zaman aşımı; masraflar için sarf, gelirler için ise, ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinden başlatılmalıdır.Mahkemece, 08.07.2013 havale tarihli dilekçe ile davacı tarafından ıslah yoluyla artırılan talepler yönünden, bağlanan gelirlerin onay tarihi ve yapılan masrafların ödeme ve sarf tarihleri dikkate alınarak zamanaşımı süresinin değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.2- Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda işveren A.. Ü.. %70, vinç sahibi E.. Ö.. %10, vinç operatörü Y.. D.. % 5, kazalı işçi Ali Kırnıt % 10, kazalı işçi Yavuz Peköz'ün % 5 oranında kusurlu bulunduğu, ancak, sigortalıların birbirinin kazalanması olayında kusurlarının bulunup bulunmadığının irdelenmediği, birbirlerinin kazalanması olayında kusurlarının bulunmaması halinde ise her bir sigortalının kazalanması olayında sigortalı kusuru dışında, davalıların kusurlarının hangi oranlarda olduğunun belirlenmediği, dolayısıyla, hükme esas alınan kusur raporunun yetersiz olduğu anlaşılmıştır.Şu halde, Mahkemece; iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile, işçi sağlığı ve işgüvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan yeniden kusur raporu aldırılmalı, oluşan kazaya karşı hangi önlemlerin alınması gerektiği, işverence alınması gerekli önlemlerin neler olduğu, bunların alınıp alınmadığı ve alınmış tedbirlere sigortalı ve diğer ilgililerin uyup uymadığı hususları ortaya konulmalı, sigortalıların birbirinin kazalanması olayında, kusurlarının bulunup bulunmadığı, birbirlerinin kazalanması olayında, kusurlarının bulunmaması halinde ise her bir sigortalının kazalanması olayında, sigortalı kusuru dışında kalan, davalıların maddi oluşa ve kanuna uygun olarak, kusur oran ve aidiyetleri belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.Mahkemenin, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı Kurum ile davalılardan E.. Ö.. ve A.. Ü.. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılardan E.. Ö.. ve A.. Ü..'a iadesine, 13.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.