Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 23580 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 3000 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Bulancak Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTarihi : 04.12.2013No : 2009/18-2013/731Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-) 2002 yılında gerçekleşen iş kazasında yaşamını yitiren sigortalının hak sahiplerine 2003 yılında onaylanarak bağlanan ölüm gelirleri nedeniyle uğranılan zararın 506 sayılı Kanunun 26. maddesi gereğince davalılardan teselsül hükümlerine göre rücuan alınması için açılan ilk davada, kazanın meydana gelmesinde davalı işveren limited şirketin %35, davalı T.Aydoğdu’nun %20, davalı R.Gülmez’in %10, davalı A.Aydoğdu’nun %5, sigortalının %30 oranında kusurlu olduğu belirlenip isteme uygun olarak %20 üzerinden rücu alacağının hüküm altına alındığı, anılan kararın kesinleşmesinden sonra kusur farkına karşılık gelen tutar yönünden 07.01.2009 günü açılan işbu 2. rücu davasında davalılar vekilince yasal süresinde ilk oturum öncesinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Rücuan tazminat davalarının yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 26. maddesinin 1. fıkrasında işverenin kusuruna dayalı sorumluluğu düzenlenmiş, 2. fıkrasında üçüncü kişilerin sorumluluğu açıklanarak kendilerine Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edileceği belirtilmiştir. Diğer taraftan 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesinde, zarar ve ziyan veya manevi zarar olarak nakdi bir tutar ödenmesine ilişkin davanın, zarar gören tarafın zararı ve zararı gerçekleştireni öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl ve herhalde zararı doğuran eylemden itibaren 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı, 125. maddesinde, bu Kanunda başka suretle hüküm bulunmadığı takdirde her davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu bildirilmiştir. Kurumca açılan rücu davaları yönünden 506 sayılı Kanunda zamanaşımına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Sigortalı ile işveren arasındaki hukuksal ilişki hizmet akdine dayanmakta olup işveren, anılan sözleşmeye aykırı davranmak suretiyle sigortalıyı zarara uğrattığından ve bu konuda 818 sayılı Kanunda ayrık bir hüküm yer almadığından söz konusu davalarda işveren ve işveren vekili bakımından 125. maddede öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Üçüncü kişiler ile sigortalı arasında akdi ilişki bulunmayıp 26. maddenin 2. fıkrasında Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan üçüncü kişiler açısından ise 60. maddedeki haksız eyleme ilişkin 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri uygulanmaktadır. Zamanaşımının başlangıcı, zararın ve zarar verenin Kurumun yetkili organınca öğrenildiği tarih olup zararı öğrenme olgusu, gelirler yönünden Kurumun yetkili organının onay günü, giderler için sarf ve ödeme tarihleri itibarıyla gerçekleşmekte, zararı gerçekleştirenin öğrenilmesi olgusunun ise her somut olayın özelliğine göre saptanması gerekmektedir. Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, zararın ve zararı gerçekleştirenlerin öğrenildiği tarihlerden başlayarak 1 yıl geçtikten sonra açılan işbu davanın, işveren şirket dışında üçüncü kişi konumundaki davalılar hakkında zamanaşımına uğradığı ve yasal süresi içerisinde zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü belirgin olduğu gibi ilk davadan geriye kalan kusur farkının, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri toplamının %50’sine karşılık gelen tutardan oluştuğu da açıktır. Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu istemin tüm davalılar hakkında karara bağlanması isabetsiz olduğu gibi, kusur farkı hesabında tüm peşin sermaye değerlerinin esas alınması da usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davalılara geri verilmesine, 13.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.