Mahkemesi : Bakırköy 3. İş Mahkemesi Tarihi : 24.10.2013No : 2013/402-2013/599 Dava, 10.09.1987 tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.24.04.1972 doğumlu olan davacının açtığı işbu dava ile sigortalılık başlangıç tarihinin 10.09.1987 tarihi olarak tespitini istediği, mahkemece davacının 18 yaşından önceki tarihinin sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile işin esasına girilmeksizin talebinin reddine karar verilmiş ise de; verilen kararın eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlşılmaktadır.Sigortalılık başlangıcının tespitine ilişkin bu tür davalarda YHGK’nun 01.06.2011 günlü 2011/307 E-2011/366 K sayılı, 21.09.2011 günlü ve 2011/527 E-2011/552 K sayılı ilamlarında da bahsedildiği üzere, davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 108. maddesi uyarınca, sigortalılık başlangıcı yönünden salt işe giriş bildirgesi verilmiş bulunması yeterli olmayıp, ayrıca Kanunun 2. maddesinde öngörülen şekilde fiili çalışmaların aranması da gereklidir.Yöntemince düzenlenip süresi içinde kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de, fiili çalışmanın varlığının ortaya koyulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava, aynı zamanda sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında, adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesininverildiği, ancak, yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda, çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve Anayasa’nın 60. maddesinde tanımlanan sosyal güvenlik hakkının niteliği gereği bu tür davalarda, hâkim, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını resen belirlemelidir. Bunun için de bu tür davalarda, işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, işyeri çalışanları saptanmalı ve sigortalının hangi işte ne kadar süre ile çalıştığı açıklanmalıdır.Diğer taraftan 506 sayılı Kanunun 60/G maddesinde "Bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dâhil edilir" hükmü öngörülmüştür. Maddedeki "malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanlar" sözcüklerinin, sigortalılar yararına bir yorumla, tabi olması gerekenleri de kapsadığının kabulü gerekir. Davacının, aynı Kanunun geçici 54. maddesi kapsamında 01.04.1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescili bulunmadığı da belirgindir. Bu nedenle, 24.04.1972 doğumlu olan davacı yönünden işin esasına girilerek, delilerinin toplanması suretiyle işin esasına girilerek eylemli çalışmanın varlığı halinde sigortalılık başlangıç tarihinin 18 yaşın doldurulduğu 24.04.1990 olarak kabulü, bu tarihten önceki hizmet sürelerinin ise, yalnızca prim ödeme gün sayısına dâhil edilmesi gereğinin gözetilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.Mahkemenin, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular doğrultusunda işin esasına girmek suretiyle araştırma yaparak, elde edilecek sonuca göre bir karar vermesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları nazara alınmalı ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının davacıya iadesine, 10.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.