Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 23222 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 4567 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : İstanbul Anadolu 7. İş Mahkemesi Tarihi : 14.11.2013No : 2011/593-2013/760Davacı, 1977 – 1992 yılları arasında iptal edilen dönemlerde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun ve buna göre yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitini istemiştir.Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddeleridir.01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “...kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.Davaya konu somut olayda; davacı 12.05.1977 tarihli giriş bildirgesi ile 12.05.1977 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalısı olarak tescil edilmiş olup; vergi/oda/sicil kayıtlarına dayalı olarak 01.12.1980 tarihine kadar ve 01.04.1982 – 20.04.1982 ve 01.05.1982 – 03.02.1992 tarihleri arasında 4810 gün sigortalı olarak kabul edilerek 2833 gün 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığı birleştirildikten sonra 7643 gün üzerinden 01.06.2001 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı bağlandığı; daha sonra müfettiş raporuna istinaden 20.09.1977 – 20.04.1982 ve 16.06.1990 – 03.02.1992 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığı iptal edilerek yaşlılığın aylığınında buna göre azaltıldığı, davacının meslek odası kaydının geçersiz kabul edilmesi nedeniyle sigortalılığının iptal edildiği anlaşılmaktadır. Davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığının iptal edildiği dönemlere ilişkin olan yukarıda açıklanan Kanunlarla getirilmiş düzenlemelere göre sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemelerin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden, dönemine göre "vergi dairesine/meslek kuruluşuna/sicile kayıtlı olmak", 2229 sayılı kanunla yapılan değişikliğin yürürlükte olduğu dönemde kayıt şartı aranmamakla birlikte özellikle “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsurdur.Zorunlu sigortalılığın bulunmadığı durumlarda; şayet varsa, davalı Kurum’un geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemi kapsar şekilde) herhangibir şekilde prim tahsil ederek, uzun süre bu primleri kullanması ve sigortalılığa ilişkin uzun süre umut verdikten sonra sigortalılığı iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralıyla bağdaşmayacak olup, bu halde, sigortalılığın geçerli olduğu sonucuna varmak gerekir. Ne var ki, sigortalı kimse kendi hilesinden istifade edemeyeceğinden bu kuralın uygulanabilmesi için usulsüz oda/vergi/sicil kaydının sigortalının da katılımının bulunduğu muvazaalı bir işlem sonucu oluşturulmamış olması gereklidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve E: 1997/10-578, K: 1997/758; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489, 2003/490; E: 11.11.2009 gün ve 2009/10-412, K: 2009/510; 14.07.2010 gün ve E: 2010/21-369, K: 2010/391 sayılı kararları bu doğrultudadır. Bu çerçevede, eldeki davanın konusuyla ilgili olarak memur olmayan kimsenin resmi belgede sahtecilik suçundan açılan ceza davasında davacı hakkında zamanaşımından beraat kararı verildiği görülmektedir.Değinilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar çerçevesinde ve burada belirtilmesi gereken; HMK.nın 214. maddesindeki Sahtelik hakkında hukuk ve ceza mahkemesi kararlarının etkisi başlığını taşıyan 214. maddesindeki, "(1) Belgenin sahte olmadığına dair hukuk mahkemesince verilen karar kesinleştikten sonra, söz konusu belge hakkında ceza mahkemesinde de sahtelik iddiası dinlenmez. (2) Ceza mahkemesince belgeyi düzenleyen hakkında ceza verilmesine yer olmadığı ya da beraat kararı verilmiş olması, hukuk mahkemesinin belgenin sahteliğini incelemesini engellemez." hükmü ve sigortalılığın vazgeçilemez, feragat edilemez kamusal özelliği ile re'sen araştırılması gerektiği ilkeleri de gözetilmek suretiyle; müfettiş raporunun ve 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık özlük dosyasının tümü celbedilmeli, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığın iptal nedeni ve yaşlılık aylığı bağlanmasında 506 sayılı sigortalılıkla çakışan sürelere ilişkin tam bir belirleme yapılmalı; davacının askerlik yaptığı tarihler ve beraberinde sigortalılıkla çakışma olup olmadığı belirlenmeli; davaya konu meslek odasındaki davacının kaydının sahte olup olmadığı yöntemince araştırılarak, sahteliğin tespit edilmesi durumunda, sahte oluşturulan kayıttan yarar sağlayan kişi olarak davacının iyiniyetli olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı ve sonradan yaptığı toplu prim ödemelerinin davacıya zorunlu sigortalılık sağlamayacağı, ne var ki davacının istemesi halinde davalı Kuruma sorularak belirlenmesi gereken, ödediği fazla primlerin ödeme tarihinden itibaren karşıladığı süre kadar isteğe baglı sigortalı olarak kabul edilmesinin mümkün olduğu gözetilmeli, bu çerçevede yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedendir. O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.