Mahkemesi : ......... İş Mahkemesi Tarihi : 03.04.2014Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Dava dışı işveren H.....B..... A.Ş.’ye ait işyerine 20.11.2003 tarihinde teröristlerce gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren banka çalışanı sigortalının hak sahibi eşine bağlanan ölüm geliri nedeniyle uğranılan Kurum zararının yasal faiziyle birlikte rücuan alınması için işbu davanın açıldığı anlaşılmakta olup mahkemece yapılan yargılamada, iş kazası niteliğindeki olayın gerçekleşmesinde teröristlerin %90, davalı İçişleri Bakanlığı’nın %10 oranında kusurunun bulunduğu yönünde düzenlenen bilirkişi raporu esas alınarak istem kabul edilmiştir.Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 26. maddesi “İşverenin sorumluluğu” başlığını taşımakta ise de maddenin 2. fıkrasında, iş kazası veya meslek hastalığı, üçüncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edileceği belirtilerek üçüncü kişilerin rücu alacağından sorumluluk koşulları belirlenmiş, buna göre sorumluluk için kasıtlı veya kusurlu davranışın varlığı aranmıştır.Haksız fiil sorumluluğu için hukuka aykırı eylem, kusurun varlığı, meydana gelmiş zarar, olay ile zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı, verilen zararın tazmin borcunu doğurabilmesi içinse zarar, eylemin bir sonucu olarak ortaya çıkmalıdır. Sorumluluk, zararla olay arasında uygun nedensellik bağının bulunmasına ve bu bağın kesilmemiş olmasına bağlıdır. Zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru veya mücbir sebep nedensellik bağını kestiğinden sorumluluğu ortadan kaldırmakta, ancak, davalının munzam (ek) kusuru varsa bu bağın kesilmesi söz konusu olmamaktadır.İçişleri Bakanlığı’nın ülkede yaşayan bireylerin can ve mal güvenliğini korumada Anayasal görev ve sorumluluğunun bulunduğu tartışmasız olup bu görev ve sorumluluk, suç işlenmesinin önlenmesi ile suç işlendikten sonra yakalama ve yargılamaya esas olmak üzere adli makamların emir ve talimatları çerçevesinde kanıt toplama faaliyetlerini içermekte ise de bu husus, işlenen tüm suçlardan anılan 26/2. madde kapsamında sorumluluğun bulunduğu şeklinde algılanamayacağından ihmali davranışların varlığı durumunda sorumluluktan söz edilebilecektir. Sorumluluğa esas olan ihmal ise objektif değil, somut olayla nedensellik bağı bulunan sübjektif ihmaldir. Başka anlatımla, genel olarak yetersiz veya eğitim eksikliği bulunan personel çalıştırılması, güvenlik önlemlerinin alınmasında düzenli denetim mekanizmasının kurulmaması, gerekli istihbarat çalışmalarının yapılmaması, güvenlik ekipmanlarındaki teknolojik gelişmelerin izlenerek malzeme envanterine dahil edilmemesi ya da etkin kullanılmaması davalı Bakanlığın sorumluluğunu gerektirmediği gibi sosyal riskin kabulü de sorumluluğun varlığı için yeterli değildir. Şu durumda, gerçekleştirilecek suça/eyleme yönelik ihbar yapılmasına karşın etkin önlemlerin alınmaması ve savsama ile meydana gelen olay arasında nedensellik bağının bulunması durumunda Bakanlığın kusur ve sorumluluğu söz konusu olabilecektir.Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2. maddesi gereğince görevleri arasında, Bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, kamu düzenini ve genel ahlakı, Anayasa’da yazılı hak ve özgürlükleri korumak olan davalı Bakanlığın iş kazası niteliğindeki terör saldırısının gerçekleştirilmesinde, özellikle terör örgütünce anılan saldırının öngörülemeyecek şekilde kamuya açık alanda bombayla yapılmış olması da dikkate alındığında 506 sayılı Kanunun 26/2. maddesi kapsamında kasıtlı veya kusurlu davranışının varlığı kanıtlanamamıştır.Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yöntemince düzenlenmeyen, maddi olgu ve gerçeklikten uzak hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak istemin karar altına alınması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.