Mahkemesi :İzmir 9. İş MahkemesiTarihi :14.05.2014No :2014/178-2014/336Türk vatandaşlığından izinle çıkmış olan davacı, Türk vatandaşı olduğu süre içinde kalan talep dönemini 3201 sayılı Yasaya göre borçlanabileceğinin ve Alman rant sigortasına girdiği 18.09.1973 tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıcı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, ilamında yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-Dosyadaki belgelerden, doğum tarihi 15.03.1950 olan davacının Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayıp, 29.01.1999 tarihinde de izinle Türk vatandaşlığından çıktığı; Almanya’da 18.09.1973 tarihinden itibaren rant sigortasına tabi olarak çalıştığı; Türk vatandaşı olduğu dönemlerden bir kısmını 3201 sayılı Yasaya göre borçlanmaya ilişkin 12.10.2012 tarihli başvurusunun, başvuru tarihinde Türk vatandaşı olmadığı gerekçesi ile Kurum tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır.Türk vatandaşlığından izinle çıkanların, borçlanma için Kuruma başvuru tarihinde Türk vatandaşı olma şartı aranmaksızın Türk vatandaşı iken yurtdışında geçen ve 3201 sayılı Yasaya göre borçlanılması mümkün olan süreleri borçlanabileceklerine ilişkin mahkemenin yaklaşımı yerindedir. Zaten yasa koyucuda 3201 sayılı Yasada sonradan yapılan değişiklik ile bu yöndeki iradesini açıkça belirtmiştir.Ancak, dava dilekçesinde borçlanılacak süre ve sigorta başlangıcının 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında olması gerektiği belirtilmiş olup; Mahkemece bu yönde tartışma yapılmadan karar verilmiştir. Davacının, aynı süre ve aynı tarihli sigorta başlangıcının tespitine ilişkin açıp İzmir 1. İş Mahkemesinin 10/07/2013 tarih ve 150/431 sayı ile, davacı tarafından talebinin münhasıran sigorta başlangıcı ve borçlanılacak sürenin 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında olması gerektiğine ilişkin olduğu belirtilince davanın reddine dair verilen kararının, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.12.2013 tarih ve 18334-25928 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği görülmüştür. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanunun 79. maddesiyle değişik 3201 sayılı Kanunun 3. maddesi, “Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilenler ile, yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa, Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa, en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.” hükmünü içerirken; Yine, aynı Kanunla 3201 sayılı Kanunun 5. maddesine 4.fıkra hükmü olarak eklenen ek fıkra ile de; “Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa, borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa, aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” hükmü getirilmiştir. Anılan 5754 sayılı Kanun ile, 3201 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve getirilen ek düzenlemelere birlikte bakıldığında; başvurulacak kuruluşların belirlenmesinde, eski 3. maddede öngörülen değişik hallerden tümüyle vazgeçilmiş ve sadece; Türkiye’de sigortalılıkları varsa, borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa, aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği öngörülmüştür. Yasanın bu açık hükmü karşısında, artık borçlanılan sürelerin, mülga diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında bir sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi imkanı ortadan kalkmıştır. Yani, Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması bulunmayan kişilerin, 3201 sayılı Yasaya dayalı borçlanma sürelerinin 5510 sayılı Kanunun 4/I-b kapsamında sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi yasal bir zorunluluk haline gelmiştir.Bu durumda, Türkiye’de sigortalılık tescili bulunmayanların hem sigortalılık başlangıç talepleri hem de borçlanılacak sürelerinin 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.Mahkemece, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmadığı anlaşılan davacıya talebi açıklatılarak, 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi kapsamında borçlanma talebinin bulunması durumunda, anılan husus hükümde belirtilerek Türk vatandaşı olduğu süre içinde kalan talep dönemini borçlanabileceği esas alınmalıdır. Şayet, talebinin borçlanılacak süre ve sigorta başlangıcının münhasıran 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında olduğunun tespitine ilişkin olduğu belirtilir ise; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetildiğinde mevcut delil durumuna göre bu talebin kabulü mümkün olmadığı gibi, aynı taleple ilgili kesin hükmün mevcut olacağı da değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. 2- Davacının, 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesine göre borçlanma talebinin varlığı durumunda, sigorta başlangıç talebine ilişkin olarak, henüz yapılmış bir borçlanma işlemi bulunmadan, sigorta başlangıcına ilişkin kabul de eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olacaktır. Uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresini düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 38’inci madde hükmü; malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcını; sigortalının, 5417, 6900, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edileceğini; kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşının ikmal edildiği tarihte başlamış olacağını, bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayısı hesabına dâhil edileceğini öngörürken, Uluslararası sosyal güvenlik sözleşme hükümlerini saklı tutmuştur. Kaldı ki, Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği bulunmaktadır.Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurt dışında geçen çalışma sürelerinin sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilmesi amacıyla, çalışan sayısının yoğunluğu, ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmişlik düzeyi gibi kriterler dikkate alınarak çok sayıda devletle sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmış ve anayasal yönteme uygun biçimde yürürlüğe konulmuş olup, bunlardan birisi de “Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Yapılan Sözleşme’dir.” Konuya ilişkin 10.04.1965 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 01.11.1965 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uzun vadeli sigorta kollarından olan “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları(aylıkları)” başlıklı beşinci bölüme 02.11.1984 tarihinde imzalanıp 05.12.1985 tarihli 3241 sayılı Yasayla onaylanıp yürürlüğe giren Ek Sözleşme ile getirilen sözleşmenin 29’uncu maddesinin 4’üncü bent hükmüne göre, bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce, bir Alman Rant Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman Rant Sigortasına giriş tarihi, Türk Sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceği açıkça ifade edilirken; aynı bölümde düzenlenmiş 27’inci madde hükmü ise, her iki akit taraf mevzuatına göre nazara alınabilecek sigortalılık sürelerinin varlığı halinde, uygulanacak mevzuata göre yardım hakkının doğmasında, diğer akit taraf mevzuatına göre geçen ve aynı zamana rastlamayan, hesaba dahil edilebilir nitelikteki sigortalılık sürelerinin de nazara alınacağını; sigortalılık sürelerinin hangi ölçüde hesaba dahil edilebileceğini ise, hesaba dahil edilebilirliğini tayin eden mevzuata göre tespit edileceği ifade edilmiştir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurt dışında geçirdikleri çalışma sürelerinin sosyal güvenlikleri açısından değerlendirilebilmesi amacıyla 22.05.1985 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunla, Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirileceğini öngörmüştür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 13.2.2002 tarih 2002/10-21 E., 2002/70 K. sayılı anılan kararında belirtildiği üzere; Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29’uncu maddesinin 4’üncü bendinde, “Bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce bir Alman Rant Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman Rant Sigortasına girişi, Türk sigortasına giriş olarak kabul edilir.” hükmüne yer verilmiş ise de bu hüküm, sözleşmenin 27’inci ve 29’uncu maddeyle bir bütün olarak yorumlanmadıkça tek başına uygulanamaz. Nitekim 29’uncu maddenin 3’üncü bendinde, 27’inci maddeye yollamada bulunularak, “...ancak, sözleşmenin 27’inci maddesine göre bir aylık veya gelir talep etme hakkının mevcut olması halinde, aşağıdaki hükümler uygulanır.” denilmektedir. Kaldı ki, sözleşme hukukunda, sözleşme bir bütün olarak yorumlanıp aleyhe ve lehe olan hükümler birlikte uygulanır. Bu ilke, özel hukuk sözleşmelerinde olduğu gibi sosyal güvenlik sözleşmeleri bakımından da geçerlidir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, anılan sözleşme hükmünün uygulanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan sosyal güvenlik sözleşmesi kapsamında, Türkiye’de sigorta başlangıcına esas olan Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin, 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılması ile mümkündür. Unutulmamalıdır ki, Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin Türk sigorta başlangıcı olarak kabulü özünde söz konusu tarih itibariyle bir gün çalışıldığının kabulü anlamını da taşımaktadır. Bu nedenle, Türk sigorta başlangıcı olarak kabul edilen tarihe ilişkin sürenin fiilen borçlanılmış ve Türk sosyal güvenliği bakımından değerlendirilebilir hale getirilmiş olmasını aramak, yerinde olacaktır. Şu halde yapılması gereken iş; Türk vatandaşı olduğu süre içinde kalan talep dönemini borçlanması için davacı tarafa yöntemine uygun şekilde verilecek mehille, yurt dışı borçlanması, herhangi bir yurtiçi sigortalılığı olmadığından 5510 sayılı Kanunun 4/1-b madde kapsamında öngörülen sigortalılık niteliğinde olmak üzere, usulünce sağlanmalı ve borçlanmanın varlığı halinde, sigorta başlangıcına hükmedilmelidir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir. O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 07.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.