(616 s. KHK. m.) Davacı, davalı kurumun haksız şekilde ölçümleme yolu ile tahakkuk ettirdiği ve tahsil ettiği 4.715.110.361 liranın yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir. Hükmün, taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, Sosyal Sigortalar Kurumunun temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Ölçümleme olarak nitelendirilen ve Sosyal Sigorta müfettişlerine, iş yerlerinde eksik işçilik bildiriminde bulunup bulunmadığını incelemek, buna dayalı olarak da Kurum'a re'sen ek prim tahakkuk ettirme yetkisi veren, 4792 sayılı Yasanın 3917 sayılı Yasa ile değişik 6 maddesi, karar tarihinden önce 4.10.2000 tarih ve 24190 sayılı mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış olup, bu suretle 4.10.2000 tarihine kadar idari aşamada kesinleşmiş uyuşmazlıklar dışında kalan, anılan kurum işlemlerinin yasal dayanağı ortadan kalkmıştır. Şu halde, bu tarihten sonra, (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 76. maddesindeki düzenlemenin bir gereği olarak) mahkemelerin yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapmak ve karar vermek yetkilerinin bulunmadığının kabulünde kuşku yoktur. Öte yandan, hakkında yapılan Ölçümleme sonucunda, eksik işçilik beyan ettiği savma dayalı olarak tahakkuk ettirilen, ek prime ilişkin kurum işlemine muttali olan davacının, kendisinden istenen bu meblağı, aynı gün 28.9.2001 tarihinde kuruma ödediği de çekişmesizdir. Bu aşamada, davacı hakkında 6183 sayılı Yasanın 58. maddesi anlamında herhangi bir takibat yapılmadığı da gözetildiğinde, herhangi bir şekilde, hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz etme imkanı bulunmadığı gibi, kurum yararına kişisel (sübjektif) bir hakkın doğmuş olduğundan da söz edilemez. Somut olaya gelince; ölçümlemeye ilişkin yasal dayanak'ın ortadan kalkmasından çok sonra ve artık mevcut olmayan bir yasa hükmüne atfen, diğer bir anlatımla yasal dayanaktan yoksun olarak, Kurum tarafından davacıya ek prim tahakkuk ettirilerek, tahsil edilmesi tecviz edilemez. Bu durumda esasen hiçbir şekilde ek prim alınmaması gerektiği halde, uygulamada yapılan yanılgılı değerlendirme sonucu olarak, dava konusu edilen primlerin kurumca alınmış olması. 506 sayılı Yasanın 84. maddesinde sözü edilen, "yanlış (hatalı) ve yersiz olarak alman prim" anlamında olup, anılan yasa maddesindeki düzenleme gereği, kurumun bu yoldaki kazanımını, Borçlar Kanununun 61 ve ardından gelen maddelerinde yer alan', haksız iktisabın bir türü olarak kabul etmek verinde olur. Ancak hemen belirtmek gerekirse, konunun 506 sayılı Yasanın 84. maddesinde özel olarak düzenlemeye tabi kılınmış olması karşısında, bu özel düzenlemenin, Borçlar Kanunu ve icra iflas Kanununun 72. maddesine göre, uygulama önceliği mevcut ise de, anılan 84. maddedeki düzenleme boşluklarının Borçlar Kanununun 61 ve ardından gelen, maddeleri hükümlerinin uygulanması suretiyle doldurulması gereği de yadsınamaz. Mahkemece yapılacak iş: Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, 506 sayılı Yasanın 84. maddesi uyarınca, hukuki dayanaktan yoksun bulunan ölçümlemeye dayalı olarak ve yanılgılı uygulama ile yanlış ve yersiz alınan, primlerin ve gecikme zammının geri verilmesini içeren, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.3.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.