Davacı, 7.968.53 YTL sağlık harcamasının yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir. Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Dava, davacı adına 1998 yılında yaşlılık aylığı bağlanmış olmasına rağmen, kendisinin bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kuruluşunun sağlık yardımlarından yararlanması gerektiği halde Bağ-Kur sigortalısı olan eşinden dolayı Bağ-Kur'un sağlık yardımlarından haksız olarak yararlandığından bahisle, Bağ-Kur'ca sağlık harcamalarının davacıdan istenmesi sonucu, davacı tarafından Bağ-Kur'a 2.832.22 YTL'si asıl borç, 5.136.21 YTL faizi olmak üzere toplam 7.968.53 YTL ödenmiştir. Davacı iş bu dava ile, Bağ-Kur'a ödemiş olduğu 7.968.53 YTL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SSK istemektedir. Mahkemece, davacının kendi hatalı eylemi sonucu Bağ-Kur sağlık yardımlarından faydalanıp aynı zamanda SSK'dan sağlık karnesi almış olduğu gözetilerek, bilahare, Bağ-Kur'a yatırmış olduğu bedelin, SSK'dan istemesinin iyiniyetle bağdaştırılamayacağından bahisle, davanın reddine karar verilmiştir. 1479 Sayılı Kanunu'nun Ek-11 maddesinde yer alan 3235 Sayılı Kanunu'un 1. madde ile getirilen "Ancak, diğer sosyal güvenlik kanunlarına ve özel kanunlara göre sağlık yardımından faydalananlar yararlanamazlar" şeklindeki düzenleme, 24.08.2000 tarih ve 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnemenin 28. maddesiyle kaldırılmış, 24.07.2003 tarihli 4956 Sayılı Kanunu'nun 37. maddesi ile yapılan düzenlemede ise, bu yönde engelleyici bir hükme yer verilmemiştir. Davacı adına 01.02.1998 tarihinde SSK'dan kısmi yaşlılık aylığı bağlandığı ve 1990 yılından itibaren Bağ-Kur sigortalısı olan eşinden dolayı sağlık yardımlarından yararlandığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacının, 1479 Sayılı Kanunu'nun Ek-11.maddesine getirilen kısıtlayıcı düzenlemenin yürürlükte bulunduğu 1994-2000 yılları arasında Bağ-Kur sağlık yardımlarından yararlanamayacağı, bu devrede yapılan sağlık harcamalarının Bağ-Kur yönünden kurum alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Davacının, anılan dönemde SSK'dan sağlık yardımlarına hak kazandığı dikkate alındığında ise, SSK'nun kendisinden yaşlılık aylığı almakta olan davacıya sigortalıya karşı sağlık giderlerinden aynı oranda sorumlu-borçlu olacağı belirgindir. Bağ-Kur alacağının temelini oluşturan sağlık yardımları, aynı zamanda SSK'nun yükümlülüğü olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatalı sosyal güvenlik kurumundan alınan sağlık yardımları nedeniyle oluşan Kurum zararının, davacı sigortalıdan mı, yoksa sağlık yardımını yapması gereken diğer sosyal güvenlik kurumundan mı tahsilinin gerekeceği yönünde Yüksek Daire ile yerel mahkeme arasında çıkan uyuşmazlığın, sosyal güvenlik reformu kapsamında 20.05.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu açısından ele alınmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun Geçici 1.maddesi;"4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu kanunu ile kurulan Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının; merkez ve taşra teşkilatlarının kadroları ile, kadrolarında görev yapan memur ve işçileri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) bendi gereği çalıştırılan personeli mevcut statüleri ile her türlü taşınır ve taşınmazları, tapuda bu Kurumlar adına kayıtlı olan taşınmazları ve hizmet binaları, araç, gereç, malzeme, demirbaş ve taşıtları, alacakları, hakları, borçları, iştirakleri, dosyaları, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıtları ve diğer dokümanlar ile birlikte hiçbir işleme gerek kalmaksızın bu Kanunun yürürlük tarihi itibariyla görevleri ile birlikte Kuruma devredilmiştir. Devir işlemleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır..." hükmünü içermektedir. Anılan düzenleme ile; Sosyal Sigortalar Kurumu, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar (Bağ-Kur) Kurumu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı her türlü alacakları, hakları, borçları ile birlikte, hiçbir işleme gerek kalmaksızın bu Kanunun yürürlük tarihi itibariyle görevleri ile birlikte 5502 sayılı Kanunla ihdas edilen Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmiştir. İlke olarak, hukuken geçerli bir borç ilişkisinin bulunabilmesi için alacaklı ve borçlu olmak üzere iki tarafın varlığı aranmaktadır. Bu ilkenin bir sonucu ise, alacaklısı ve borçlusu aynı olan bir borç ilişkisinin düşünülemeyeceğidir. Aksi düşünce, bir kimsenin kendi alacağının borçlusu olması sonucunu doğuracaktır. Borçlar Kanunun alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesini düzenleyen 116.maddesi uyarınca "Alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının bir şahısta içtimaiyle borç sakıt olur." Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesine yol açan olay hukuksal işlemden doğabileceği gibi kanundan da doğabilir. Birleşmenin söz konusu olabilmesi için alacak ve borcun aynı mal varlığına dahil olması gerekir. Birleşmenin hukuki sonucu ise, alacak ve borcun kural olarak sona ermesidir. Birleşme yalnız asıl alacağı değil, ona bağlı fer'i hakları da sona erdirmektedir. Somut uyuşmazlıkta, aynı maddi temelden doğan Bağ-Kur alacağı ile aynı miktarda SSK borcu 5502 sayılı Kanununun Geçici 1. Maddesi uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmekle, davaya konu borç sona ermiştir. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen nedenler ve Borçlar Kanununun sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği davacı tarafından Bağ-Kur'a ödenen 2.832.22 YTL tutarındaki sağlık harcaması tutarının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz oranı ile birlikte davalı kurumdan alınarak davacıya verilmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurul'unun 2006/21-365 E, 2006/467 sayılı kararı da bu yöndedir. Davacının Bağ-Kur'a ödemiş olduğu 5.136.21 YTL tutarındaki faiz tutarının davalı kurumdan alınıp davacıya iadesi istemine gelince, davacı dava açma yoluna gitmeksizin kendi iradesi ile ödemede bulunmuş olup, kendi hatasından yararlandırılması düşünülemeyeceğinden, davacının ödemiş olduğu faiz tutarının iadesi istemi yerinde değildir. Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın mahkemece yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek hâlinde davacıya iadesine, 19.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.