Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 21393 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 16610 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Bakırköy 28. İş Mahkemesi Tarihi : 17.04.2014No : 2013/69-2014/125Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün davacı avukatı ile davalılar SGK Başkanlığı avukatı ve B.. Ş.. avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakim tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin tüm, davacı vekili ile davalı B.Şengül vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-) 2000 yılında davalı işverenler adına tescil edilen işyerinden 19.09.2007 – 31.05.2009 döneminde davalı Kuruma tam gün üzerinden eksiksiz sigortalılık bildirimleri gerçekleştirilen davacının istemi, 01.04.2002 – 19.09.2007 tarihleri arasında hizmet akdine tabi olarak geçen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin olup 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı davanın mahkemece yapılan yargılamasında 13 tanık dinlendikten sonra istem kısmen kabul edilerek 01.07.2005 – 19.09.2007 dönemi hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanunun 2. maddesinde, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları belirtildikten sonra 4. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında 2. maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler “işveren”, işveren nam ve hesabına işin yönetim görevini yapan kimseler “işveren vekili” olarak tanımlanarak bu Kanunda geçen işveren deyiminin işveren vekilini de kapsadığı açıklanmıştır. Diğer taraftan dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda “sıfat” olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, başka bir anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir ve bu karar davanın dinlenemeyeceğine ilişkin değil esasına yönelik bir karar niteliğindedir. Davacı veya davalıdan birinin taraf sıfatına sahip olmaması durumunda verilecek olan red kararı o davadaki taraflar arasında maddi anlamda kesin hüküm oluştursa da dava konusu hak ve taraf sıfatına sahip olan kişiler bakımından kesin hükümden söz edilemeyecektir. Dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olan taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, davalı B.Şengül vekilinin, ortak olarak açılan işyerinde bir süre sonra tüm payın diğer davalı işverene devredildiği yönündeki cevapları kapsamında Davutpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü’nden yapılan araştırmada, B.Şengül’ün 29.02.2004 tarihinde faaliyetini terk ederek vergi kaydını sildirdiği anlaşıldığından hüküm altına alınan dönem yönünden söz konusu davalının işverenlik sıfatının bulunmadığı belirgindir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu işveren konumunda yer almayan anılan davalı hakkında tespit kararı verilmesi isabetsiz olduğu gibi, hükümde 01.07.2007 – 19.09.2007 dönemine ait prim ödeme gün sayısının maddi hataya bağlı olarak eksik belirtilmesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacı vekili ile davalı B.Şengül vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harçlarının istekleri durumunda davacı ile davalı B.. Ş..’e geri verilmesine, 30.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.