Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin son fıkrasının 2. cümlesinde “…iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümlerde, bu Kanun uyarınca hak sahiplerine bağlanacak gelir ve verilecek ödenekler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kusuru bulunan hak sahiplerine veya iş kazası sonucu ölen kusurlu sigortalının hak sahiplerine, Kurumca rücû edilmez.” hükmüne yer verilmiştir. Mahkemece, davalıların murisi E. K.’ın anılan madde kapsamına giren sigortalı niteliğine sahip olup olmadığı ve bu halde kusurlu sigortalının hak sahiplerine rücu edilip edilemeyeceği hususunun irdelenmemesi isabetsiz ise de, temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır.2-Davaya konu somut olayda, sigortalının 18.10.2009 tarihinde işverene ait araç ile seyir halinde iken, ı??ıklı kavşakta davalıların murisinin kullandığı araç ile çarpışması sonucu vefatı ile sonuçlanan iş kazasının meydana geldiği anlaşılmaktadır.Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 4. fıkrası olup anılan maddede, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edileceği belirtilerek kusurlu davranışı bulunan üçüncü kişinin sorumluluğu, ödemelerin tümü yönünden kabul edilmesine karşın gelir bakımından başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile sınırlandırılmıştır. Bu tutarlara ayrıca, davalı yada davalıların kusur oranlarının da uygulanması gerektiği açıktır.Mahkemece, hak sahibi dosyasında Adli Tıp Kurumundan alınan kusur raporu esas alınarak, davalıların sorumluluğuna hükmedilmiş ise de; davalılar tarafından açılan tazminat davasında alınan bilirkişi raporunda, E.. K..’ın %75, sigortalının %25 oranında kusurlu olduğunun bildirilmesi, hak sahibi dosyasında hükme esas alınan rapordan önce sunulan bilirkişi raporunda, E. K.’ın %25, sigortalının %50, kavşağın düzenlenmesinden sorumlu belediye başkanlığının %25 oranında kusurunun bulunduğunun bildirilmesi, eldeki davada alınan raporda ise, davalıların murisi E. K.’ın %60, sigortalının %40 oranında kusurlu olduğunun bildirilmesi karşısında, aynı olay hakkında çelişkili kusur raporlarının varlığı nedeniyle, hak sahibi dosyasında alınan kusur raporu hükme esas alınamaz. Hal böyle olunca, alanında uzman bilirkişi yada bilirkişi heyeti vasıtasıyla, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde kusurun aidiyeti ve oranı tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenerek, raporlar arasındaki çelişki giderilerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 30.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.