Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2049 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 24631 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi : Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTarihi : 07.07.2015Rücûan tazminat davası ve birleşen davanın yapılan yargılaması sonunda; davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin verilen hükmün süresi içinde temyizen incelenmesini davacı ve davalı G.. H.. avukatlarının istemesi ve davalı G.. H.. avukatının duruşma talep etmesi üzerine, dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 16.02.2016 günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalılar adlarına kimse gelmedi. Karşı taraf adına Av. A.... geldiler. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunanların açıklamaları dinlenip duruşmaya son verilerek aynı günde, Tetkik Hâkimİ tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1-)01.07.2009 tarihinde 21:30 sularında davalı (ölü) G.. M.. ve sigortalının kullandığı motosikletlerin çarpışması sonucu meydana gelen kazada sigortalının vefat ettiği, davacı avukatının, eldeki davanın dayanağını önce 5510 sayılı Kanunun 39. maddesi, bilahare 21. maddenin 4. fıkrası olarak nitelendirdiği görülmektedir.5510 sayılı Kanunun 3. maddesinde, kısa vadeli sigorta kollarının, iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası kollarını, uzun vadeli sigorta kollarının, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarını, gelirin, iş kazası veya meslek hastalığı durumunda sigortalıya veya sigortalının ölümü durumunda hak sahiplerine yapılan sürekli ödemeyi, aylığın da malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile vazife malûllüğü durumunda yapılan sürekli ödemeyi ifade ettiği belirtilmiş, “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlıklı 21. maddesinin 4. fıkrasında da iş kazası, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği hüküm altına alınmıştır.Anılan Kanunun “Uzun Vadeli Sigorta Hükümleri” başlığını taşıyan 4. Bölümünde ise 25 – 42. maddeler yer almakta olup 32. maddede, ölüm sigortasından sağlanan haklardan birisinin, haksahiplerine ölüm aylığı bağlanması olduğu açıklanmış, “Uzun vadeli sigorta kolları bakımından üçüncü kişinin sorumluluğu” başlıklı 39. maddenin 1. fıkrasında da, üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü durumunda hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edileceği belirtilmiştir.Sigortalının iş kazasına bağlı olmaksızın ölümü durumunda hak sahiplerine, diğer koşulların da varlığı durumunda uzun vadeli nitelikteki ölüm sigortasından ölüm aylığı bağlanabilecektir. Aylık bakımından Kurum'un rücû hakkı 39/1. maddede düzenlenmiş olup 21/4. maddeden en belirgin farkı, 21/4. maddede rücû alacağından sorumluluk kusura dayalı iken 39/1. maddede kasıt koşulu söz konusudur.Diğer taraftan, 04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı üzere, bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuki olarak nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini belirlemek ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu "HUMK." madde 76, Hukuk Muhakemeleri Kanunu "HMK." madde 33). Somut olayda, davaya konu trafik kazası sonucu vefat eden sigortalının haksahiplerine, 5510 sayılı Kanunun 32. maddesi kapsamında uzun vadeli sigorta kollarından olan ölüm sigortasından ölüm aylığı bağlandığı anlaşılmakta olup, bu yönde davanın yasal dayanağının 5510 sayılı Kanunun 39. maddesinin birinci fıkrası olduğu belirgindir.Bu yönde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Kast" başlıklı 21. maddesi; "Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir." düzenlemesini içermektedir. Buna göre, Kanunun suç saydığı bir eylem dolayısıyla kişinin cezalandırılabilmesi için, kural olarak eylemin kasten işlenmiş olması gerekir.Kastın unsurları ise:1-)Öngörme Unsuru; Failin kasten hareket etmiş sayılabilmesi için, sonuç alt unsuru da dahil olmak üzere yasal tanımda yer alan tüm unsurları öngörmüş, yani onları bilmiş olması gerekir.2-)İsteme (irade) Unsuru; Bir şeyin bilinmiş olması, o şeyin aynı zamanda istenmiş olduğunu göstermez.Yani, öngörme, aynı zamanda isteme anlamına gelmez.Bu nedenle, failin kasten hareket ettiğini söyleyebilmek için, başta kanunda tanımlanan sonuç alt unsuru olmak üzere, öngördüğü tüm hususları aynı zamanda istemiş olması gerekir.Failin öngördüğü ile istediği arasında uygunluk varsa, yani öngördüğü sonuca ulaşmak için iradesini harekete geçirmişse, kastı oluşmuş sayılır ve bundan sorumlu tutulur.(Kayıhan İçel, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:6 Sayı:12 s.61-70)5510 sayılı Kanunun 39. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre; Kurumun rücu hakkı, üçüncü kişinin sadece kasıtlı fiili haline özgülenmiştir. Yasanın açık ve buyurucu hükmüne göre; üçüncü kişi, kasta dayanmayan fiili sonucunda sigortalınınmalül kalmasına veya ölümüne neden olmuş ise, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan aylıkların ilk peşin değerinin yarısından sorumlu tutulması mümkün değildir.Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olayda; kullandığı motosikletle sigortalının kullandığı motosikletin karşılıklı çarpışması suretiyle meydana gelen trafik kazası sonucu sigortalının ölümüne neden olan davalı G.. M..'un eyleminde; Kurumun rücu hakkının varolması için şart olan kast unsuru bulunmadığının belirgin olmasına göre, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması; 2-)Yargılama sürecinde mirasın reddedilmesi ve bu nedenle birleşen davanın reddine karar verilmesi nedeniyle HMK nın 326. maddesinde düzenlenen davanın açıldığı tarihte davacının haksız olarak nitelendirilmesinin ve aleyhine yargılama masraflarına hükmedilmesinin mümkün olmamasına karşın yazılı şekilde karar verilmiş olması;Usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenleridir.3-)Kabule göre;a-)5510 sayılı Kanunun 21/4. maddesi kapsamında gerekmemesine karşın gerçek zarar hesabı yaptırılmış olması,b-)HMK. nın 297. maddesine aykırı olarak, ölü G.. M.. terekesi hakkında karar verilmemiş olması,c-)G.. H.. avukatının ıslaha karşı zamanaşımı itirazının irdelenmemiş olması, isabetsizdir. O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan G.. H.. avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, davacı avukatı yararına 1.350,00 TL duruşma avukatlık parasının davalı G.. H..ndan alınmasına, temyiz harcının istek halinde davalı G.. H..na iadesine, 16.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.