Davacı, 18.06.1977-18.06.1980 tarihleri arasında sigortalı olarak geçen sürelerin 3201 sayılı Kanun hükümleri uyarınca borçlanmak suretiyle hizmet süresine eklenmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı; 18.06.1977-18.06.1980 tarihleri arasında Hollanda'da geçen hizmetlerinin başlangıç tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabulü ile bu sürenin 3201 Sayılı Kanun uyarınca borçlanılabilmesi gerektiğinin tesbitine karar verilmesini istemiş, Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.Davanın yasal dayanağını teşkil eden 3201 Sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Soysal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun'un 3.maddesi 06.08.2003 gün ve 25191 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 4958 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 56. Maddesi ile değiştirilerek borçlanmanın; yurda kesin dönüş yapıldıktan sonra 2 yıl içinde yapılması gerektiğine dair zorunluluk kaldırıldığından, Mahkemece davacının borçlanma hakkı olduğunun kabulü yerinde ise de; aynı kanunun 1. Maddesinde "18 yaşını dolduran Türk vatandaşlarının yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri, bu çalışma süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ve yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, 2. maddede belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim, kesenek ve karşılık ödenmemiş olması ve istekleri halinde sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir" hükmü öngörüldüğünden ve bu yasa hükmüne dayanarak borçlanma isteyen sigortalı davacının, borçlanmaya konu yurtdışı hizmet süresinin, 18 yaşnı ikmalinden önceki sürelere ilişkin bulunması ve ayroca,sosyal güvenlik sözleşmesinin uygulanmasının talep edilmemiş olması karşısında, davacının talebinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.12.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.