Davacı, 09.08.1983-31.03.1990 tarihleri arasındaki yurt dışı çalışmalarını borçlanabileceğinin tespiti ile aksine olan Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Dava, 09.08.1983-31.03.1990 tarihleri arasında Suudi Arabistan'da geçen çalışma süresinin 3201 sayılı yasa uyarınca iki yıllık başvuru süresi aranmaksızın borçlanabileceğinin tespiti, aksi yöndeki davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, davacının yurtdışında geçmiş olan çalışma sürelerinin 3201 sayılı Kanuna göre (4958 sayılı yasa ile değişik şekline göre başvuru süresi kaldırılmış bulunduğundan) Türkiye'ye kesin dönüş tarihine bakılmaksızın borçlanabilece??inin tespitine, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.Davacının borçlanma işlemini yapabilmesi için ön koşul; borçlanılabilecek yurtdışında geçen fiili çalışmanın varlığıdır. Ancak, böyle bir çalışmanın bulunması halinde davacının yurda kesin dönüş yaptıktan sonra iki yıl içinde davalı Kuruma müracaat şartı aranmaksızın borçlanma yapabileceğinin tespitine ilişkin davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilebilir.Davacı tarafça borçlanma işlemine esas alınabilecek nitelikte yurtdışında geçen bir çalışmanın varlığı kanıtlanamaz ise, artık davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğundan söz edilemeyeceğinden ve açılan davanın dinlenme olanağı bulunmadığından, dava şartı yokluğundan reddine karar verilecektir. Diğer yandan, davacı yurtdışı hizmet borçlanması talebini süre yönünden reddeden Kurum işleminin iptaliyle birlikte dava konusu yurtdışında geçen süreleri borçlanabileceğinin tespitini de istemiştir. İstek hem işlemin iptalini, hem de borçlanma yapabileceğinin tespitini içerdiğine göre dava konusu sürelerde davacının yurtdışında çalışıp çalışmadığının yöntemince araştırılması, çalışmış ise, bu çalışma süresinin, 3201 sayılı Yasanın 1. maddesi hükmü de gözetilmek suretiyle hiç bir duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması gerekir.Yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarının bu çalışmalarının değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmaları amacıyla kendilerine borçlanma hakkı tanınmıştır.3201 sayılı yasa, yabancı ülkede ve yabancı sigorta kurumuna tabi olan işverenler nezdinde geçen ve Türk Sigorta Kurumları kapsamı dışında kalan hizmetlerin değerlendirilmesini düzenlemektedir. Daha açık bir anlatımla, T.C. Emekli Sandığına, Sosyal Sigortalar Kurumuna, Bağ-Kur'a 506 sayılı yasanın geçici 20. maddesine göre kurulan sandıklara, prim keserek ve karşılık ödenmiş sürelerin 3201 sayılı yasa gereğince borçlanılması olanaksızdır.Bu nedenle öncelikle borçlanılmak istenilen yurtdışında geçmiş olan hizmetin Türk işveren yanında geçip geçmediği, Türk işveren yanında geçmiş ise, Türk Sigorta Kanunları kapsamında olup olmadığı araştırılmalıdır.Yapılan incelemede davacının yurtdışı çalışması ile ilgili olarak gerek Kuruma, gerekse, mahkemeye ibraz ettiği T.C.Cidde Başkonsolosluğunun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ateşeliğince tanzim edilen belgede "davacının ateşeliğimize ibraz ettiği pasaportun incelenmesinden adı geçenin Suudi Arabistan'da 09.08.1983- 31.03.1990 tarihleri arasında Suudlu işveren nezdinde çalıştığının tespit edildiğinin" yazıldığı, ancak, davacı tarafından ibraz edilen belgelerin ekte bulunmadığı gibi, ne tür belgeler olduğunun yazı içeriğinde belirtilmediği görülmektedir. HUMK'nun 296. maddesinde; dış ülkede usulüne uygun biçimde yetkili memurlar tarafından düzenlenen ve onaylanan resmi senetlerin, o ülkede yürürlükte bulunan yasalara uygun ve o ülkedeki T.C. Başkonsolosluğu veya konsolosluk görevini yürüten T.C.Siyasi Memuru tarafından onaylanması halinde resmi senet hüküm ve kuvvetinde sayılacağı, bu şekilde onaylanmamış senetlerin delil teşkil edip etmeyeceğinin mahkemece takdir olunacağı bildirilmiştir.Türkiye Cumhuriyeti 05.10.1961 tarihli Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Lahey Sözleşmesini 3028 sayılı Kanun ile onaylamış ve bu sözleşme Türkiye'de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti; "Bazı İşlem ve Belgelerin Tasdikten Muaf Tutulması" hakkındaki çok taraflı uluslararası sözleşmeyi de onaylamış ve 16.01.1987 tarihli resmi gazetede yayınlamıştır.Ancak, bahse konu bu son şartlar oluşmadıkça, belge davanın kabulüne yeterli delil olarak kabul edilemez. Söz konusu hizmet belgesini doğrulayan başkaca bir delil ve emare de dosya ekinde bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kanunlarının uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklar, kamu düzeni ile ilgili olduğundan, mahkemenin ibraz edilen belgenin yasal ve gerçeğe uygun olup olmadığını resen inceleyip gözönünde bulundurulması gerekir. Ancak, resmi nitelik kazandırılmış belgelere itibar edilerek sonuca gidilebilir.Mahkemece yapılacak iş; öncelikle borçlanılmak istenen hizmetin Türk işveren nezdinde Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamında geçip geçmediğini tespit etmek, Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamı dışında bir hizmetin varlığının mevcudiyeti halinde ise, davacıya ibraz ettiği hizmet belgesini HUMK'nun 296. madde uygulaması gereğince T.C. yetkili Sosyal Güvenlik Kurumlarının karşılığı olan Suudi Arabistan yetkili Sosyal Güvenlik Kurumlarından davacının çalıştığı günleri gösteren işyerine ait hizmet belgesi, işe giriş çıkış tarihleri, Suudi Arabistan iş karnesi, iş güvence karnesi, hizmet cetveli gibi bilgi ve belgeler elde edilip, bu bilgi ve belgelerin tercümesi ve Türkiyenin Suudi Arabistan Büyük Elçiliğince veya Başkonsolosluğunca doğruluğu tastik edilip, resmi belge özelliğine kavuşturulduktan sonra eldeki yargılama dosyası içerisine getirtilmesinin sağlanması gerekmektedir.Mahkemece, yukarıda belirtildiği şekilde davacının çalışma sürelerinin kuşku duyulmayacak biçimde saptanması halinde bu sürelerle sınırlı olmak üzere 3201 sayılı Kanunun 3. ve devamı maddeleri gereği borçlandırılma hakkından yararlandırılması gerektiği düşünülmelidir.Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yanlış değerlendirilme ile yazılı şekilde karar verilmesi, isabetsizdir.O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26/11/2007 günüde oybirliğiyle karar verildi.