Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 18917 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 18757 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi : Ankara 17. İş Mahkemesi Tarihi : 19.02.2014No : 2010/69-2014/67Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, taraf avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davaya konu somut olayda; sigortalı tarafından Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/.. Esas sayılı tazminat dosyasında alınan kusur oranının tespitine yönelik bilirkişi raporunda; davalı şirketin % 60 oranında kusurlu olduğu, %40 oranında ise kaçınılmazlığın etken olduğu sonucuna varılmış, iş bu rücu dosyasında kusur raporu alınmayarak tazminat dosyasındaki kusur raporuna itibar edilmiştir. Dava dilekçesi içeriğine göre davacı kurum, sigortalı hakkında konulan meslek hastalığı teşhisi nedeniyle sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin sermaye değerli gelirlerin tazmini istemine ilişkin olup, 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazası ve meslek hastalıklarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Anılan Maddedeki “Halefiyet” ilkesi uyarınca, kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından, isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken; Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 gün ve 2003/.. Esas ve 2006/.. sayılı kararı ile anılan yasa maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptalinden sonra bu madde uyarınca açılan davalarda artık “halefiyet ilkesi’ne” dayanılamayacağı, kurumun rücu hakkının hukuki temelinin (halefiyet değil) bundan böyle; yasadan doğan, sigortalı ya da hak sahibi kimselerin alacaklarından bağımsız, kendine özgü “Basit Rücu” hakkına dönüşmüş olması gözetildiğinde; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin ./...sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporunun, rücu davasında bağlayıcı niteliği bulunmamakla birlikte güçlü delil niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. (Hukuk Genel Kurulu 17.01.2010 tarih 2010/.. Esas, 2010/.. Karar sayılı Kararı) Meslek hastalığı, işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işyerinde işin yürütüm şartları yüzünden ortaya çıkan ve sigortalıyı geçici veya sürekli şekilde hasta, sakat veya ruhen arızalı bırakan bir olgu olup, işveren bu konuda her türlü tedbiri almış olsa bile, işin ve işyerinin niteliği sebebiyle bu hastalığın ortaya çıkması muhtemel olduğundan, belli orandaki bir kaçınılmazlıktan söz edilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Bu sebeple meslek hastalığındaki kaçınılmazlık kavramı ile, iş kazasında söz konusu olabilen kaçınılmazlık birbirinden farklı olup, buna ilişkin bilirkişi incelemesi de farklıdır. Eldeki davada ise, öncelikle davacı kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirlerin ani gelişen bir iş kazası nedeniyle mi yoksa meslek hastalığı teşhisi nedeniyle mi bağlandığı belirlenmeli, meslek hastalığı olarak kabul edilmesi halinde, buna ilişkin kurum nezdindeki sigortalıya ait raporlar ve diğer belgeler de getirtildikten sonra sürekli iş göremezlik derecesin kesinleştirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmelidir.Diğer taraftan, tazminat dosyasında alınan kusur raporu maddî olaya, 506 sayılı Kanunun 26. maddesi ve İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına uygun olmadığından iş bu rücu davasında hükme esas alınmış olması isabetli bulunmamıştır.Kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığının ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi hükmü doğrultusunda raporda tartışılması gerekir. Kaçınılmazlıktan ise, işveren tarafından tüm bu önlemler alındığı ve kazalı da bu önlemlere uyduğu halde kaza meydana gelmişse söz edilebilecektir.“Kaçınılmazlık sosyal sigortalar uygulamasında, hukuksal ve teknik anlamda, olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan bilimsel ve teknik tüm önlemlere rağmen zararın meydana geldiği ve önlenemediği durumları anlatan bir kavram…”(Prof.Dr. A. Can Tuncay, Kurumun işverene Rücuu-Olayda Kaçınılmazlık Durumu, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 185) olup; bu halin kabulünün koşulu, “…vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun söz konusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmazlık olarak nitelenemeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak, kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez.”(Prof.Dr. Berin Engin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakıyor?, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 139).Mahkemece; yukarıda açıklanan ilkeler kapsamında öncelikle olayın kurumca meslek hastalığı olarak kabul edilip edilmediği hususu netleştirilmeli, sonrasında meslek hastalığı olarak kabul edilmiş olması halinde hastalığının niteliği ve sigortalının daha önceden çalıştığı işyerlerindeki diğer hizmetleri de dikkate alınmak suretiyle dava dışı işverenler yanındaki çalışmaların sigortalıdaki sürekli iş göremezlik oranına etkisi de belirlendikten ve davalı işyerindeki çalışmaları ile ../...hastalığın oluşması ve ilerlemesi bakımından, illiyet bağı olup olmadığı ve çalışılan işverenlerin kusurlu olduğu sonucuna varılacak olursa, birlikte kusurları olmayıp, ayrı zamanlarda ve ayrı ortamlarda meslek hastalığının oluşmasına birbirleriyle irtibatlı olmaksızın katkılarının bulunması nedeniyle, her işverenin sadece kendi kusuru oranındaki maddi zarar miktarından sorumlu tutulması gerektiği göz önünde bulundurulmak suretiyle, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir. Ayrıca, meslek hastalığı hallerinde işveren, sigortalının işten ayrıldığı tarihteki meslekte kazanma güç kaybı oranı esas alınarak işverenlerin kusurunun belirlenmesi gerektiği husus da gözetilerek mahkemece, konunun uzmanı bilirkişilerden bu doğrultuda kusur raporu alınarak, hüküm verilmesi gerekirken, kesinleşip kesinleşmediği belli olmayan, yetersiz ve bağlayıcılığı olmayan kusur raporuna dayanılarak karar vermesi gerekirken yazılı şekilde karar veilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O hâlde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 09.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.