Mahkemesi : İstanbul 9. İş Mahkemesi Tarihi : 17.04.2013No : 2012/510-2013/231 Dava, 5434 sayılı Kanun kapsamında bağlanan yaşlılık aylığının kesilmesi işleminin iptali ve 15.06.2010 – 30.06.2012 döneminde ödenmiş olan emekli aylıklarının borç çıkarılması nedeniyle davacının ödediği paranın istirdadı istemine ilişkindir.Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.5510 sayılı Kanunun 5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümlerini düzenleyen geçici 4. maddesinde, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçiliği sona erenlerden tahsis talebinde bulunacaklar ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsis talebinde bulunanlardan işlemleri devam edenler hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır...” düzenlemesine yer verilmiştir. İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106’ncı maddesi ile mülga 1479 sayılı Kanunun 70’inci ve mülga 506 sayılı Kanunun 134’üncü maddesinde, bu Kanunların uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 sayılı Kanun’un 101’inci maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir. Değinilen yasal düzenlemeler kapsamında davaya konu uyuşmazlığın 5434 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklandığı belirgin olup, görev alanına girmediğinden iş mahkemelerinde çözümlenmesi mümkün değildir. Bir davaya hukuk mahkemesinde mi yoksa idare mahkemesinde mi bakılacağı sorunu yargı yolu sorunu olup, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle mahkeme, kendisine açılan bir davada yargı yolunun caiz olup olmadığını, yargılamanın her aşamasında, kendiliğinden (re'sen) gözetir. Çünkü yargı yolu dava şartıdır (6100 sayılı HMK. m.114/1,b). Yapılan açıklamalara göre, eldeki davaya konu uyuşmazlığın 5434 sayılı Kanuna dayalı ve çözümünde idari yargının görevli olduğu gözetilerek “yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine” karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 29.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.