Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 18562 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 16651 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) MahkemesiDava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1- Dava; 04.12.1994 tarihli trafik kazasında yaralanan sigortalıya yapılan tedavi giderleri nedeniyle uğranılan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39'uncu maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63 ve 70'inci maddeleridir.1479 sayılı Kanunun 63'üncü maddesinin ilk halinde Kurumca sigortalıya yapılan yardımların üçüncü kişilere rücu edebileceği düzenlenmiş iken, 14.03.1985 tarihli 3165 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası Kurumun sigortalıya yapılan ve yapılacak yardımların tutarı için üçüncü kişilere istihdam edenlere, araç sahiplerine (bu ibare Anayasa Mahkemesinin 27.03.2002 gün, 343-41 sayılı kararı ile iptal edilmiştir) ve sorumlulara rücu edeceği belirlenmiş, 20.06.1987 tarihli 3396 sayılı Kanunun 11'inci maddesiyle yapılan değişiklik sonucu ise yardımların ilk peşin değeri için rücu edileceği öngörülmüştür. 3396 sayılı Kanun gerekçesinde bu durum, “Üçüncü bir kimsenin suç teşkil eden fiili sonucunda Kurum sigortalının hak sahiplerine kanunda belirtilen yardımları yapmaktadır. Kurum yapılan bu yardımları, kusurlu üçüncü kişilere ve sorumlulara rücu davası açmak suretiyle geri almaktadır. Ancak 11'inci maddeyle getirilen yeni düzenleme ile Kurum, yapılan yardımların yalnız ilk peşin değerleri için rücu davası açabileceğinden, bundan sonra ek rücu davaları açamayacaktır...” şeklinde ifade edilmiştir. Böylece 3165 sayılı Kanunun hemen sonrasında ve 3396 sayılı Kanun ile kanun koyucunun, rücu davalarını herhangi bir ayırım yapılmaksızın tüm yardımların ilk peşin sermaye değeri ile sınırlı biçimde açılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Buna göre, yukarıda belirtilen düzenlemede, “...yardımların ilk peşin değeri...”nin rücu edilebileceğinin belirtilmiş olması, bağlanan aylıkların ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilmesi, ikinci protez bedelinin karşılanmasının rücu edilebilecek birinci protezin ilk ve tek peşin değerini aşmak anlamına gelmektedir. Takılan ikinci protez, birinci protezle aynı amaca yönelik olup, süren bir tedavinin parçası olarak değerlendirilemeyeceği açıktır. Kazaya bağlı olarak gelişen bir durum nedeniyle yeni bir protez kullanımı gereksinimi dışında, eskimeye bağlı değiştirmelerin anılan madde kapsamında sorumluluk doğurmayacaktır. Aksi düşünce sorumluluğun belirsiz koşullara bağlı olarak sürmesine yol açacaktır.Davaya konu somut olayda; trafik kazası sonucu sol dizüstü amputasyonu nedeniyle sigortalıya verilen ilk protezin eskidiği gerekçesiyle ikinci bir protez verildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu protez bedelinin davalı üçüncü kişiden tahsiline yasal imkan bulunmadığı nazara alınmaksızın yazılı şekilde davanın kabulü yönünde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.2- Öte yandan; 1479 sayılı Kanunun 70/2'nci maddesinde; bu kanuna dayanılarak Kurumca açılacak rücu davalarının 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüş olup, zaman aşımına ilişkin bu hüküm, “özel hüküm” niteliğini taşımakla genel hükümlere göre öncelikle uygulanması gerektiğinden, kaza tarihinde yürülükte bulunun 818 sayılı Borçlar Kanununun 60 ve 2918 sayılı Kanunun 109'uncu maddelerinin uygulanma olanağı yoktur.Eldeki dosyada; 04.12.1994 tarihinde meydana gelen kaza yönünden 10 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi olan 29.09.2011 tarihi itibari itibariyle dolduğu anlaşılmaktadır.O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 05.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.