Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 18337 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 13717 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTarihi : 12.03.2014 Dava, 08.11.2007 tarihinde meydana gelen iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ve yapılan masraflar nedeniyle oluşan kurum zararının davalılardan müteselsilen tazmini istemine ilişkindir.Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davacı ve davalı avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan Yasada, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Yasaların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı sonucu davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir.506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki sorumluluğun kusur sorumluluğuna dayandığı dikkate alındığında kusur raporlarının 506 sayılı Yasanın 26., 4857 sayılı Yasanın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.4857 sayılı Yasanın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya./... bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır.İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalı, ayrıca sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumlularına karşı açılan tazminat davasında alınan kusur ve hesap raporu, rücu davası yönünden bağlayıcı olmayıp, kesinleşmesi halinde güçlü delil niteliğinde sayılmalıdır. Diğer taraftan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19–639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4–13 Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 2010/2–76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.Davaya konu iş kazası nedeniyle ceza yargılaması yapıldığı, mahkumiyet kararı ile kesinleşen ceza mahkemesindeki kabule göre; davaya konu iş kazasının 08/11/2007 günü saat 12.50 sıralarında Osmaneli İlçesi Tedaş İşletme Şefliği’nde görevli alan kazalı V... S...'ün, davadışı U.. P...adlı şirketten kiralandığı anlaşılan ve bu şirket çalışanı olan M.. A.. yönetimindeki ... plakalı üstü bomlu araç ile Osmaneli-Pamukova Karayolu yol kenarındaki elektrik direklerinde çalıştıkları esnada, kazalının park halindeki şirkete ait kamyonda bomun üzerinde telleri gerdirip hat çektiği, bomun manevrası sırasında karayolundan geçmekte olan diğer davalı A.. Y...’ın sevk ve idaresindeki ... plakalı aracın çekiciye takılı bulunan... plakalı yarı römorkunun sağ üst köşe kısmı ile boma çarpması sonucunda bomun üzerinde bulunan kazalının ağır yaralandığı ve daha sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği şeklinde gerçekleştiği anlaşılmakta olup, mahkemece aldırılan kusur raporunda davadışı Uzay Platform şirketinin kusurlu olmadığı kabul edilmiş ise de, meydana gelen kazada, kazalının yanlış manevrasının mı yoksa, platform üzerindeki bom dişlilerindeki../... aksaklık veya bakım kusurunun mu veyahut da bu şirketin organizasyon, eğitim veya denetim eksikliğinin etkili olup olmadığı hususu yeterince araştırılmamıştır. Diğer taraftan, dava dilekçesine ekli belgelerden kurum sigortalısının hak sahiplerine bağlandığı belirtilen peşin değerli gelirler tablosu ile yargılama sırasında kurumdan cevabi yazı ile gelen belgelerdeki peşin değerli gelirler tablosu arasında fark olduğu anlaşılmakta olup, bu durum karşısında sigortalının hak sahiplerine ölüm geliri yanında ölüm aylığının da bağlanıp baplanmadığı hususu ve 506 sayılı Yasanın 92'nci maddesi kapsamında bağlanan gelirlerde herhangi bir değişikliğin olup olmadığının da kurumdan sorulması suretiyle peşin değerlere ilişkin tablolar arasındaki farkın nereden kaynaklandığı hususunun araştırılmaması isabetsiz görülmüştür.Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden, hak sahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin değerine ilişkin çelişkinin sebebi Kurumdan sorularak, tazminat davasının da varlığı araştırılmak suretiyle,kesinleşen ceza davasındaki maddi vakıaların bağlayıcı olacağı dikkate alınarak, soyut ifadelere dayanmayan, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerekeceği, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığı ve dayanağı mevzuat hükümleri ayrıntılarıyla irdelenerek, iş kazasının olduğu meslek kolu ile iş ve işçi güvenliği konusunda uzman bilirkişi kurulundan alınacak kusur raporu ile davanın teselsüle dayalı olduğu dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanlış değerlendirme ile hüküm kurulması isabetsizdir.O hâlde, davacı ve davalı avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hükmü temyiz etmeyen diğer davalılar yönünden davacı lehine oluşan usuli kazanılmış hak durumu da nazara alınarak karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 02.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.